-Türkiye-AB KİK 37. Toplantısı…
-TZOB Genel Başkanı, Türkiye-AB KİK Üyesi Bayraktar: “Tam üye olmadan tarımda gümrük birliğine girilirse, hem ortak tarım politikası belirlenirken masada olmayacak, müzakere edemeyecek hem AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarına (STA) uymak zorunda kalacak, AB üyelerinin yanı sıra üçüncü ülkelere karşı da tarımını koruyamayacaktır”
-“Üretim maliyetleri düşürüldükten, yapısal sorunlar çözüldükten, verimlilik düzeyi AB ortalamasına yaklaştırıldıktan, temel gıda maddeleri ve bazı stratejik ürünlerde kendine yeterlilik sağlandıktan, AB standartlarında üretime ulaşıldıktan sonra tarım sektörü gümrük birliğine girebilir”
-“Ticarete konu olan bütün tarım ürünlerinde etki analizleri bundan sonra da düzenli olarak yapılmalıdır”
-“Sorunlarımızı çözmüş bir şekilde tarımda gümrük birliğine girersek, AB’nin ithalatçı olduğu ürünlerde açığı kapatabilir, AB ihtiyacını karşılayabiliriz. Bu durum, AB’nin de menfaatine olacaktır”
-KİK 37. toplantısı, TZOB Genel Başkanı ve Türkiye-AB KİK Üyesi Şemsi Bayraktar, AB KİK Üyesi STK’ların Başkanları, AB temsilcileri ve AB Bakanı Başmüzakereci Ömer Çelik’in katılımıyla Adana’da yapıldı
-Bakan Çelik; “Türkiye-AB ilişkilerinin temeli katılım müzakereleridir. Tam üyelik perspektifidir. Bunun dışında ikinci bir model ya da imtiyazlı ortaklık gibi modeller kesinlikle söz konusu olmayacaktır”
Adana –
20.02.2018 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı,
Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Karma İstişare Komitesi (KİK) Üyesi Şemsi
Bayraktar, “tam üye olmadan
tarımda gümrük birliğine girilirse, hem ortak tarım politikası belirlenirken
masada olmayacak, müzakere edemeyecek hem AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı
serbest ticaret anlaşmalarına (STA) uymak zorunda kalacak, AB üyelerinin yanı
sıra üçüncü ülkelere karşı da tarımını koruyamayacak” dedi.
Türkiye-Avrupa
Birliği (AB) Karma İstişare Komitesi (KİK) 37. toplantısı, Türkiye Ziraat
Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı ve Türkiye-AB KİK Üyesi Şemsi Bayraktar,
AB KİK Üyesi STK’ların Başkanları, AB temsilcileri ve AB Bakanı Başmüzakereci
Ömer Çelik’in katılımıyla Adana’da yapıldı.
Bayraktar,
toplantıda, “Genişletilecek
Gümrük Birliğinde Tarımda İzlenmesi Gereken Politikalar” konulu bir konuşma
yaptı. Müzakerelerin sürmesinde, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirme
konusunda gösterdiği büyük çabaya rağmen, bazı üye ülkelerin siyasi nedenlerle
Türkiye’ye sürekli engel çıkarmasını kabul edilemez bulduklarını ifade eden
Bayraktar, “Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika
bölgesinin en büyük siyasi, ekonomik gücü olan Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin,
hem siyasi hem ekonomik olarak her iki tarafa da çok büyük katkı sağlayacağına
inanıyoruz” dedi.
-“Türkiye,
dünyanın 13’ncü, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi”-
Türkiye
olmadan Avrupa Birliği’nin eksik kalacağı, dünya liderliğine de
oynayamayacağının açıkça görüldüğünü dikkati çeken Bayraklar, şunları söyledi:
“Özellikle
İngiltere gibi önemli bir ülkenin ayrılma kararından sonra, Avrupa Birliği’nin,
satın alma gücü paritesiyle gayri safi yurtiçi hasıla bazında İtalya’nın hemen
ardından dünyanın 13’ncü, Avrupa kıtasının Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa ve
İtalya’nın ardından 6’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye’yi görmemek, göz ardı
etmek Avrupa Birliği’ne bir şey kazandırmaz. Aksine çok şey kaybettirir.
-2050’nin Türkiye’si-
Üstelik,
çeşitli kuruluşların araştırmalarına göre, Türkiye, 2050 yılına kadar dünya
ekonomi sıralamasında kimine göre 9’ncu, kimine göre ise 11’nci sıraya kadar
çıkacak ve önümüzdeki süreçte Fransa ve İtalya’yı da geride bırakacak.
Türkiye,
2016 yılı verilerine göre, AB üyesi olmamasına, AB’nin olağanüstü desteklerinden
yıllardır yararlanan Romanya, Hırvatistan ve Bulgaristan’dan daha fazla,
Polonya, Yunanistan, Macaristan, Letonya’nın ise çok az altında satın alma gücü
paritesiyle kişi başına gayri safi yurtiçi hasılaya sahiptir.
1963
yılından bu yana, AB’ye girmek için mücadele eden Türkiye’ye yapılan büyük
haksızlığa rağmen, ülkemiz ekonomide, Avrupa Birliği üyeleriyle arasındaki
farkı hızlı bir şekilde kapatmaktadır. Öyle ki Türkiye, 2010’da satın alma gücü
paritesiyle kişi başına gayri safi hasılada, Avrupa Birliği ortalamasının yüzde
48’inde iken, bu rakamı 2016 yılında 14 puanlık artışla yüzde 62’ye
çıkarmıştır.”
-“AB süreci bıktırıcı bir şekilde
yavaş işliyor”-
Türkiye’nin,
asıl olarak halkının ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda demokrasi, hukuk ve
insan hakları alanlarında önemli reformlar gerçekleştirmesine, ekonomide büyük
atılımlar kaydetmesine rağmen AB sürecinin bıktırıcı bir şekilde yavaş işlediğini
belirten Bayraktar, “zaman zaman dile getirilen ve hukuki bir altyapısı
bulunmayan ‘imtiyazlı ortaklık’ gibi seçenekler de sürece zarar vermektedir. Türkiye’ye
tam üyelik verilmesi Avrupa Birliği açısından bakıldığında geleceğe yatırımdır.
Avrupa Birliği, Türkiye ile dünya liderliğine oynama fırsatını kaçırmamalıdır”
dedi.
-Gümrük birliğinin
genişletilmesi-
Tarım
ve hizmetler sektörünü kapsayacak şekilde gümrük birliğinin genişletilmesi
konusunun, müzakerelerde en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri
olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şöyle konuştu:
“Gümrük
birliğinin tarım ürünlerini içine alacak biçimde genişletilmesi; işlenmemiş
tarım ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinde AB ve Türkiye’nin birbirine karşı
gümrük vergilerini kaldırması, üçüncü ülkelere karşı ise Türkiye’nin, AB Ortak
Gümrük Tarifesini kabul etmesi demektir.
Ancak,
tam üyelikten farklı olarak Türkiye, gümrük birliğine girerek Ortak Tarım
Politikasına uyum sağlasa dahi tarımsal fonlardan yararlanamayacak ve AB’nin
tarıma ilişkin karar alma süreçlerine de katılamayacaktır.
Bilindiği
gibi AB’nin bütçesinden en büyük payı, Ortak Tarım Politikası nedeniyle tarım
almaktadır. AB, 2017 yılında 142,9 milyar avroluk toplam bütçesinin 57,7 milyar
avrosunu tarıma ayırmıştır. Türkiye, tarımda, tam üye olmadan gümrük birliğine
girerse, Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı’nın (IPA) bileşeni Kırsal Kalkınma
Programı (IPARD) hariç bu bütçeden yararlanamayacak, tarım sektörünü kendi
bütçesiyle finanse edilecektir.
Tam
üye olmadan tarımda gümrük birliğine girilirse, hem ortak tarım politikası
belirlenirken masada olmayacak, müzakere edemeyecek hem AB’nin üçüncü ülkelerle
yaptığı serbest ticaret anlaşmalarına (STA) uymak zorunda kalacak, AB
üyelerinin yanı sıra üçüncü ülkelere karşı da tarımını koruyamayacaktır.
Bugün
AB, kendi üretiminin yetersiz olduğu çoğu üründe STA’larla gümrük vergilerini
düşük tutmaktadır. Bu ürünlerden cevizde, yeterli üretimi olmayan AB; ABD,
Meksika, Şili gibi ülkelere yüzde 4 gümrük vergisi uygulamaktadır. Ülkemiz ise
cevizden yüzde 43,2 gümrük vergisi almaktadır. Türkiye, buna göre, ABD,
Meksika, Şili gibi ülkelere yüzde 4 gümrük vergisi uygulamak zorunda kalacağı
için ceviz üretimini sürdürmesi imkansız hale gelecektir. Benzer şekilde muzda
AB yüzde 16, Türkiye yüzde 145,8, çayda AB yüzde 0, Türkiye yüzde 145, Antep
fıstığında AB yüzde 1,6, Türkiye yüzde 43,2 gümrük uygulamaktadır. Diğer bazı
ürünlerde de aynı durum söz konusudur. Bu sorunun çözülmesi için, AB’nin STA
imzaladığı ülkeleri Türkiye ile de anlaşma yapmaya zorlaması, ortak tarım
politikasını belirlerken Türkiye’yi de göz önünde tutması gerekir.”
-“Türkiye ve AB tarımsal
yapısında farklılıklar bulunuyor”-
Türkiye’nin ile AB’nin tarımsal
yapısında; kırsal nüfus ve tarımsal işletme yapısı, örgütlenme, destekleme
politikası, teknoloji kullanımı, verimlilik, kalite ve standartlar açısından
farklılıklar bulunduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:
“Ülkemizde mevcut tarım işletmelerinin
büyük çoğunluğu ekonomik ölçeklere göre küçük ve çok parçalı araziye sahip,
verimli üretim koşulları olmayan işletmelerdir. İşletmelerde görülen küçük ve
çok parçalı arazi yapısını düzeltmek için 2014 yılında Toprak Koruma ve Arazi
Kullanım Kanunu çıkarılmış, uygulama başlamıştır. Arazi toplulaştırma çalışmaları
devam etmektedir.
Bunun yanı sıra, sulama yatırımları
tamamlanmaya çalışırken, sulama altyapısı yenilemekte, basınçlı sulama
sistemleri yaygınlaştırılmaktadır.
Tarımda
tekniğine uygun girdi ve yeni üretim teknolojilerinin kullanımının
yaygınlaştırılması, modern bilgi ve teknoloji kullanımıyla birlikte verimlilik
rakamları artmaktadır.
-“Yapısal sorunlar
çözüldükten, verimlilik düzeyi AB ortalamasına
yaklaştırıldıktan sonra
gümrük birliği”-
Telafisi
mümkün olmayan sorunlar çıkmaması için, üretim maliyetleri düşürüldükten, yapısal
sorunlar çözüldükten, verimlilik düzeyi AB ortalamasına yaklaştırıldıktan,
temel gıda maddeleri ve bazı stratejik ürünlerde kendine yeterlilik
sağlandıktan, AB standartlarında üretime ulaşıldıktan sonra tarım sektörü
gümrük birliğine girebilir. Bu sorunların çözümü için, hem zamana hem de büyük
miktarlarda mali kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır.
Mevcut durumda, yaş meyve ve sebze, tütün, pamuk, fındık,
incir, kayısı, çekirdeksiz kuru üzüm, koyun ve keçi eti gibi bir kısmı AB
tarımını tamamlayıcı durumda olan ürünlerde, AB ülkeleri karşısında rekabet
üstünlüğümüz vardır.
2015 yılında tamamlanan, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Avrupa Birliği uzmanlık tezinde yer alan etki analizi çalışmalarına
göre, tarımın gümrük birliğine dahil edilmesiyle, buğday, mısır, arpa, pirinç,
süt ve tereyağı, sığır eti, ceviz, ayçiçeği ve palm yağı, karma yem,
tamamen/kısmen sapları koparılmış, damarı çıkarılmış tütün, mercimek ve nohut
ithalatımızda artış olacağı öngörülmektedir.
Ülkemizin ekili alanlarının yüzde 70’ini oluşturan buğday,
arpa ve mısırda üretici maliyetleri, dolayısıyla fiyatları Avrupa Birliği’nin
üzerindedir. Trakya, Çukurova gibi bazı bölgelerimiz hariç, bu ürünlerde
ortalama verim de Avrupa Birliği ortalamalarının altındadır. Buğday, arpa ve
mısırda dünyanın önemli üretici ve ihracatçı bölgesi olan Avrupa Birliği ile bu
alanda rekabet, tarımımızın aleyhinde olacaktır. Bu ürünleri üreten çok sayıda
çiftçimizin üretim dışına çıkmasının ekonomik ve sosyal yükü önemli boyutlara ulaşacaktır.”
-“Tarım sektörü sadece
AB’nin değil, üçüncü ülkelerin sıkı rekabetiyle
karşı karşıya kalacak”-
Diğer
yandan Ortak Tarım Politikası’na geçileceği için tarım sektörünün sadece Avrupa
Birliği’nin değil, üçüncü ülkelerin sıkı rekabetiyle de karşı karşıya kalacağına
dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bu duruma en iyi örnekler, ithalat da yaptığımız, pirinç,
nohut, mercimek, tütün, muz, ceviz, sığır eti ve süttür. Bu ürünlerde başlıca
üretici ve ihracatçı ülkeler, şu anda uygulanan gümrüklerin çok altında gümrük
vergileriyle ülkemize ihracat yapacaklardır.
Ayçiçeği tohumu, şark tipi tütün, kuru kayısı, üzüm, tavuk
eti, incir, portakal, zeytin, patates, kuru soğan, domates, hıyar ve kornişon
ticaretinde ise önemli bir değişiklik beklenmemektedir.
Buna karşın, fındık, kiraz, limon, yumurta ve elmada AB’ye
ihracatımızın artacağı tahmin edilmektedir.
Dünya Bankası’nın 2014 raporuna göre, tarımın gümrük
birliğine dahil edilmesiyle, buğdayda yüzde 97,4, tahıllarda yüzde 61,2,
bitkisel yağlarda yüzde 49,5, kırmızı ette yüzde 27,1, süt ürünlerinde ise
yüzde 1169,9 ithalat artışı olacaktır. Görüldüğü gibi çoğu üründe ithalatımız
artacaktır. Ticarete konu olan bütün tarım ürünlerinde etki analizleri bundan
sonra da düzenli olarak yapılmalıdır.
AB’nin
gıdada dışa bağımlı olduğu çok sayıda ürün vardır. Sebze, meyvede önemli
miktarda ithalat yapılmaktadır. Sorunlarımızı çözmüş bir şekilde tarımda gümrük
birliğine girersek, AB’nin ithalatçı olduğu ürünlerde açığı kapatabilir, AB
ihtiyacını karşılayabiliriz. Bu durum, AB’nin de menfaatine olacaktır. Türkiye,
sebze meyve cenneti olan bir ülkedir. Tek başına AB’nin sebze üretiminin yüzde
40’ı kadar sebze üretmektedir. Türkiye, tarımda önemli bir ülkedir, tarımsal
hasılada da Avrupa birincisidir.
-“Sorunlarını çözmeden,
hazırlıklarını bitirmeden AB’ye üye olan
ülkelerin gördükleri zarar
ve yıkımı biliyoruz”-
Sorunlarını
çözmeden, hazırlıklarını bitirmeden AB’ye üye olan, gümrük birliğine giren
ülkelerin gördükleri zarar ve yıkımı biliyoruz.
Özellikle
Doğu Avrupa’daki kimi ülkelerin aradan geçen bu kadar zamana rağmen,
ekonomilerini bir türlü Avrupa Birliği ortalamalarına yaklaştırmadığı görüldü.
Bu
ülkelerde sorunlu sektörler olağanüstü yardımlara rağmen ayakta kalamadı,
üretimini sürdüremedi, yüzbinlerce kişi de işinden oldu.
Nitekim
Dünya Bankası’nın 2014 raporunda, tarımın gümrük birliğine dahil edilmesinin
Türkiye’de tarımsal nüfusta yüzde 3,25 ile yüzde 5 arasında istihdam kaybına
neden olacağı vurgulanmıştır.”
-“AB’nin gıda güvencesine
büyük katkı sağlarız”-
Bu
durumun yaşanmaması, yüzbinlerce kişinin işsiz kalmaması için her türlü önlemin
alınması gerektiğine değinen Bayraktar, “Günümüzde 1 milyara yakın insan
yetersiz besleniyor. Önümüzdeki yıllarda daha zor ve pahalı hale
gelecek. Dünya nüfusunun 2050 yılına kadar 2 milyar artarak 9,6 milyara
ulaşması beklenmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 2050 yılına
kadar mevcut gıda tüketiminin yüzde 60 oranında artacağını tahmin ediyor.
Yedi
iklimi, dört mevsimi, faunası, florası, suyu, havasıyla çok özel bir yer olan
Anadolu’da tarım sektörünü hızlı bir şekilde geliştirmemiz gerekiyor.
Tarımı
hızlı bir şekilde geliştirirsek, meyve ve sebze başta olmak üzere Avrupa’nın
gıda güvencesine büyük katkı sağlarız. Daha fazla ve daha kaliteli üretmek
zorundayız. Unutmayalım ki bilgi toplumu olsak da insanlar acıkacak ve
torunlarımızın iştahı, bizden daha az olmayacaktır” dedi.
-AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik-
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik ise
konuşmasında, Avrupa Birliği’nin (AB) halklara doğru derinleşmedikçe,
yayılmadıkça Avrupa halkları ve değerlerini tehdit eden aşırı sağın, göçmen
düşmanlığının ve yabancı düşmanlığının yükselmesi gibi bir takım tehditlerle
karşı karşıya kaldığını söyledi.
Çelik, “biz DEAŞ’la mücadele ederken bizi destekleyen ve desteğini
beyan eden bazı dostlarımız yine bir terör örgütü olan PKK’nın Suriye’deki
şubesi PYD ve YPG ile mücadele ederken bu desteği göstermiyorlar. Terör
örgütleri konusunda tutarlı olmak gerekir” dedi.
Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreciyle ilgili olarak “buradan
meydan okuyorum, desinler ki bize, ‘2019’da üyelik perspektifi veriyoruz’ ya da
‘2020’de üyelik perspektifi veriyoruz’ bütün fasılları açmaya ve kapatmaya,
bütün hazırlıkları yapmaya hazırız” diyen Çelik, “zaman zaman ‘Türkiye ile biz
terörle mücadele konusunda ya da göç konusunda işbirliği yapalım ama Türkiye-AB
ilişkileri katılım müzakereleri konusunda ilerlemeyelim’ gibi sözler duyuyoruz.
Türkiye-AB ilişkilerinin temeli katılım müzakereleridir. Tam üyelik
perspektifidir. Bunun dışında ikinci bir model ya da imtiyazlı ortaklık gibi
modeller kesinlikle söz konusu olmayacaktır” diye konuştu.
-Türkiye-AB KİK Eş
Başkanları-
Türkiye-AB KİK Eş Başkanı ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu,
vize konusunun, Türkiye-AB KİK olarak, her zaman öncelikleri arasında yer
aldığını, vize serbestisi diyaloğunun bir an önce tamamlanması gerektiğini
bildirdi.
Hisarcıklıoğlu, Türkiye-AB ilişkilerin en öncelikli konusunun
katılım müzakerelerinde ilerleme sağlanması olduğunu, bu sürecin Türkiye-AB
ilişkilerinin de temelini oluşturduğunu, Türkiye ve Avrupa arasındaki ekonomik,
iktisadi ilişkilerin son derece derinleştiğini, AB ile ilişkilerin Türkiye’nin
dönüşüm sürecinin pusulası olduğunu belirtti.
Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi Üyesi, Türkiye–AB KİK Eş
Başkanı Annie Van Wezel de konuşmasında, AB’deki sivil toplum ile Türkiye’deki
sivil toplum arasındaki ilişkileri daha çok geliştirmek için burada
bulunduklarını bildirdi. Türkiye’nin son yıllardaki ekonomik dönüşümünün
kendilerini çok memnun ettiğini belirten Wezel, “gerçekten de bu ekonomik
zenginlik, burada yoğun bir çalışma ve Türk halkının yaratıcılığının sonucunda ortaya
çıkan bir durumdur. Bu faydaların herkes tarafından paylaşılabilmesi gerçekten
de önemlidir. O çerçevede sosyal kalkınmayı da tartışmamız bizim açımızdan
önemlidir. Çünkü refahın dağıtımının gerçekleştirilebilmesi bizim için çok
önemlidir” dedi.
-AB Türkiye Delagasyonu
Başkan Yardımcısı Vinals-
AB Türkiye Delagasyonu Başkan Yardımcısı Gabriel Munuera Vinals
ise konuşmasında, Türkiye ile AB’nin stratejik ortaklar olarak ilişkilerini
normal bir konuma getirmeleri gerektiğini belirtti. Türkiye’nin Avrupa’dan
uzaklaşmamasını, tam tersine Avrupa’ya yakınlaşmasını istediklerini belirten
Vinals, “Türkiye, AB için bölgede bir anahtar aktör, Avrupa’nın stratejik
menfaatleri için önemli bir ülkedir. Türkiye, 3 milyondan fazla Suriyeli
mülteci barındırmaktadır. Türkiye örnek bir konukseverlik göstermektedir.
Türkiye ve AB arasında ortak bir anlaşma 18 Mart 2016 tarihinde başlatılmış ve
bu çok köklü bir işbirliğiyle sonuçlanmıştır. Uluslararası hukuka tamamen
saygılı bir şekilde yüzlerce kişinin hayatı kurtarılmış ve Ege Denizi’nde
düzensiz ve tehlikeli geçişler dolayısıyla can kayıpları önlenmiştir” diye
konuştu.