İklim değişikliği,
kuraklık ve tarım
“Kuraklık nedeniyle hububat ekimleri
yapılamıyor”
ANKARA- 13.11.2024- Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, iklim değişikliğinin tarımsal üretime
etkilerini yaptığı görüntülü basın açıklamasında değerlendirdi.
“İklim değişikliği, yağış rejiminde değişikliğe, doğal
afetlere, sıcaklık artışına ve kuraklığa neden oluyor. Dolayısıyla iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerini en fazla tarım sektörü hissediyor” diyen
Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Tarımsal aktiviteler iklim şartlarına doğrudan bağlıdır. İklim
değişikliği; kalite ve verim düşüklüğüne, üretim maliyetlerinin artmasına, daha
sıcak ve az yağışlı iklim koşullarına, meteorolojik olaylarda artışa, bitki
hastalık ve zararlılarında artışa, ekolojik alanlarda kaymaya, bitkisel
çeşitliliğin azalmasına ve kültürel işlemlerde sorunlara neden oluyor. Kısacası
iklim değişikliği, dünyada nüfusun artmasıyla beraber sağlıklı gıdaya ve suya
ulaşımı zorlaştırıyor.”
“İklim
değişikliği en çok su kaynaklarını olumsuz etkiliyor”
“İklim değişikliğinin en
önemli etkisinin su döngüsü üzerinde olacağı ve 2025 yılından itibaren 3
milyardan fazla insanın su kıtlığı yaşayacağını bilimsel çalışmalar ortaya koyuyor.
Ülkemizde 98 Milyar metreküp
yerüstü, 14 Milyar metreküp yeraltı suyu olmak üzere toplam 112 milyar metreküp
kullanılabilir su miktarı bulunuyor. Bu miktarın 44 milyar metreküpü tarımda,
13 milyar metreküpü sanayi ve içme-kullanma olarak kullanılıyor. Yani
kullandığımız suyun yüzde 77’si tarımda kullanılıyor. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir
su miktarı ise bin 302 metreküptür. Bu durum bizlere su zengini bir ülke
olmadığımız ve hatta su stresi altında olan ülke konumunda olduğumuzu gösteriyor.
İklim değişiklinin etkileri
bu miktarın azaltılması gerektiğini bize söylüyor. Bu söyleme kulaklarımızı
kapatırsak gelecekte bir damla suya hasret kalacağız. Her geçen yıl nüfus
artışının etkisiyle kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız azalıyor.
Ekonomik sulanabilir arazi
varlığımız 8.5 milyon hektar iken sulamaya açılan arazi miktarımız 7,1 milyon
hektardır. Ülke genelinde sulamaya açılan alanlarda sulama oranı yüzde 68 ve
sulama randımanı yüzde 51’dir. Diğer taraftan bitkisel üretim esnasında 1
kilogram buğday üretebilmek için bin 800 litre, aynı miktarda soya için 2 bin 100
litre, çeltik için ise 2 bin 500 litre su kullanılıyor. Bu miktarlar göz önünde
bulundurulduğunda su kaynaklarının sürdürülebilir yönetilmesi gerekliliği daha fazla
önem arz ediyor.
Sulamada yatırımların
bitirilmemesi ve etkinliğin sağlanamaması bir diğer yapısal sorunlarımızın
başında geliyor. Sürdürülebilir bir tarımsal üretimde su olmazsa olmazdır.
Halen 1,4 milyon hektar alanda sulama altyapısı tamamlanmadı. Sulamaya açılacak
her metrekare tarım arazisi ülkemizin menfaatine olacaktır. Hükümetin sulama
yatırımlarına yönelik çalışmalarını destekliyoruz. Diğer taraftan gölet, baraj
gibi sulama yatırımlarına ağırlık vererek maliyetleri her geçen gün artan ve
kâr oranı düşük kalan özellikle küçük işletme sahibi çiftçilerimizin tarımsal
sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekiyor.
Ülke genelinde sulamaya
açılan alanlarda sulama oranı yüzde 68 ve sulama randımanı yüzde 51’dir. Sulama
randımanı düşüktür. Kaynaktan tarlaya gelene kadar önemli bir kısmı
kaybediyoruz. Sulama kanallarının önemli bir kısmı eskimiştir ve açık
sistemdir. Sulama kanallarının yenilenmesi ve kapalı sisteme geçilmesi şarttır.
Ayrıca bitkide verim
kaybına ve toprakta tuzlanmaya neden olan vahşi sulama yöntemlerini
bırakmalıyız. Bu tür sulama hem sulama maliyetini artırıyor hem de yarar
getirmiyor.
Üreticilerimizin suyu
bilinçli kullanması için çiftçilerimize gerekli eğitimler verilmeli ve dekarda
kullanılacak su miktarı belirlenerek gereğinden fazla su kullanımının önüne
geçilmedir. Burada tarla içi modern sulama sistemlerini yapma görevi
üreticilerimizdedir.
Ancak artan maliyetler
karşısında çiftçilerimizin zorluk çekmesi modern sulama sistemlerine geçişini
zorlaştırıyor. Bunun için çiftçilerimize su tasarrufu sağlayan modern sulama
sistemlerini kurabilmeleri için teşvik ve krediler artırılmalıdır. ”
“İklim
değişikliğinin ortaya çıkardığı sorunlardan bir diğeri ise kuraklıktır”
“Küresel iklim
değişikliğinin sonucu olarak dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve
azalan yağışlar, kuraklık afetinin sıklığını ve şiddetini artırıyor. Birçok
doğal afetin aksine kuraklık yavaş gelişim gösterebilmekte, çok geniş
bölgelerde ve hatta kimi zaman bir ülkenin tümünde ciddi ekonomik, çevresel ve
sosyal etkilere sebep olabilmektedir. Ayrıca tarımın yerüstü ve yeraltı su kaynaklarına
olan bağımlılığı nedeniyle kuraklık, tarımsal ekonominin birçok sektörünü
etkileyen karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle tarımda su vazgeçilmezdir. Diğer
taraftan kuraklık tüm iklim kuşaklarında görülür ancak alanın kuraklığa karşı
hassasiyeti ve etkilerinin derecesi bir bölgeden diğerine oldukça büyük
farklılıklar gösterebiliyor.
Ülkemizin küresel ölçekte
yarı kurak bir iklim kuşağında bulunması kuraklığın hassasiyetini artırıyor.
Kuraklığın tarıma etkilerini 2007, 2008, 2014 ve 2021 yıllarında ülkemizde
yaşadık. Bitkilerin çıkış̧ ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun
toprakta bulunamaması nedeniyle söz konusu yıllarda hem verimde hem de kalitede
ciddi sorunlar yaşandı. O yıllarda kuraklık sonucu tarımsal üretim önemli
ölçüde etkilendi ve birçok üreticinin yanı sıra ülke ekonomisi de oldukça zarar
gördü.
Kuraklık, tarımsal
ürünlerin verimliliğini etkilediği gibi gelir seviyesi daha fazla ürünlerin
ekiminden de çiftçilerimizi uzaklaştırdı. Ayrıca iklim değişikliğinin etkisiyle
son yıllarda ekim-dikim ve hasat tarihlerinde kaymalar da görülüyor. Bu sezon da
ürün ve bölge bazlı değişmekle birlikte başta buğday ve arpada ekim tarihi 1 ay
kadar ileri kaydı.
“Ekim ayı yağışları
Karadeniz bölgesi hariç diğer bölgelerde düştü”
“Kuraklık nedeniyle hububat ekimleri
yapılamıyor”
“Geride bıraktığımız
yaz mevsiminde yağışlar normaline göre yüzde 9, geçen yıl yağışlarına göre
yüzde 30 azalma gösterdi. Ekim ayı yağışları ise normaline göre yüzde 46, geçen
yıl göre de yüzde 27 oranında azaldı.
Türkiye genelinde ekim ayı yağışları son 6 yıldır
normalinin altında gerçekleşiyor. Yağışlar Ege Bölgesinde son 40 yılın, Marmara
Bölgesi’nde ise son 23 yılın en düşük seviyesine indi.
Bölgelere göre incelendiğinde ise yağışlar normaline göre
Ege Bölgesinde yüzde 95, Akdeniz Bölgesinde yüzde 90, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yüzde 87, Marmara Bölgesinde yüzde 81, İç Anadolu Bölgesinde yüzde
74 ve Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 37 azalma gösterdi. Buna karşın sadece
Karadeniz Bölgesinde yüzde 31 oranında arttı.
2023 yılının Ekim ayında yağışlar normaline göre yüzde 26
oranında azaldı. Buğday ve arpada ekim dönemi ileri tarihlere kaydı. Bu sezon
da bölgelere göre değişmekle birlikte yağışların ekim ayında istenilen seviyede
olmaması ve bazı bölgelerde çok geç gelmesi nedeniyle ekilişler 20 gün ile 1 ay
kadar ileri kaydı. Kuraklık nedeni ile birçok çiftçimiz hububat ekimi yapamadı.”
“Tarım
teknolojisi ileri ülkelerde bile, tarımsal üretimin temel sorunlarından biri
kuraklıktır”
“Dünya Meteoroloji Örgütü
verilerine göre dünyanın yaklaşık yüzde 35'i kurak, yarı kurak ve kuru-nemli
bölgelerden oluşuyor. Tarım teknolojisi ileri ülkelerde bile kuraklık tarımsal
üretimin temel sorunudur. Kurak ve yarı kurak bölgelerde yağış azlığı, yağış̧
rejimlerinin düzensizliği ve kaynaklarının kıt olması gibi faktörler tarımın
temel sorunları arasında yer alıyor. Dolayısıyla su azlığı ve yağış yetersizliğinden
doğan kuraklığın etkilerini azaltmak için kurak ve yarı kurak bölgeleri tarıma
kazandırmak amacıyla, ya sulama faaliyetleri geliştirilmeli ya da kuru tarım metodu
yaygınlaştırılmalıdır.
Artan dünya nüfusuyla
birlikte tarımsal üretimdeki mevcut verim nüfusun gıda ihtiyacını karşılamada
yetersiz kalacaktır. Bu nedenle yapılması gerekenin birim alandan daha fazla
verim almak olduğu aşikârdır. Bunun için de sürdürülebilir su politikaları
özellikle su stresi yaşayan ülkemizde her daim ön planda tutulmalıdır. Diğer
taraftan ülkemizde 23,9 milyon hektar olan tarım arazisinin yüzde 28,5’inde üretilen
ve stratejik öneme sahip olan buğday ekim alanının yüzde 74,5’inin kuru tarım
alanı olduğu gerçeği kuraklığın tarımsal üretimimize etkisinin ne kadar önemli olduğunu
vurguluyor.
Dünya nüfusu her yıl
Türkiye nüfusu kadar yani ortalama yüzde 1,1 oranında artıyor. Dolayısıyla
tarımsal üretim artmak zorundadır. Bu artış tarımda sürdürülebilirliği sağlamak
açısından en az kaynak ve girdi tüketimiyle, düşük maliyetlerle, doğaya en az
zararla gerçekleştirilmelidir. Bunun için alışıla gelmiş üretim tekniklerinden
uzaklaşarak modern üretim teknolojilerine geçilmesi ve bunlara uygun araçların
kullanılması gereklidir.
Ülke olarak bizler de
modern uygulamalara geçiş için hazırlıklı olmalıyız. Ülkemiz, sahip olduğu
iklim, toprak, su ve biyoçeşitlilik potansiyeli dikkate alındığında küresel
iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirecek çözümleri de
içerisinde barındırıyor. Alınan ve alınacak önlemler; su, toprak ve
biyoçeşitlilik gibi doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir ve etkin
kullanımına yönelik olmak zorundadır. Bu nedenle tarım ve gıda sektörü her
zaman en stratejik sektörlerden biridir. Bu sektörü sürdürülebilir kılmak ise
önemli ölçüde, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirecek uygulamalara,
doğal kaynaklarımızın sürdürülebilir kullanımına ve yönetimine bağlıdır.”