Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 24. toplantısı İstanbul’da yapıldı
24. Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi Toplantısı 10-11 Nisan 2008 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. İki gün süren toplantının birinci günü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ikinci günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşti. Toplantıya ayrıca; Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Türkiye-AB KİK Eşbaşkanı ve TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi Başkanı Dimitris Dimitriadis, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Üyesi Michael Vögele, TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, Hak-İş Başkanı Salim Uslu, TESK Başkanı Bendevi Palandöken ve Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan KİK Eşbaşkanı ve TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde 2007 yılında ve 2008’in ilk çeyreğinde, ne yazık ki kayda değer bir ilerleme olmadı. Bunun, hem Türkiye’nin iç politikasındaki gelişmelerden, hem de AB’den kaynaklandığını söylemek mümkündür.
Hepimizin de bildiği gibi, 2007 yılı Türkiye’de seçim yılıydı. Hem parlamento seçimlerini, hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerini gerçekleştirdik. Ülkemiz açısından oldukça yoğun bir dönem geçirdik. Bu yoğunluk, AB yolundaki reformlarda da yavaşlamaya yol açtı. 2007 öncesindeki ivmemizi, iç politika gündemindeki yoğunluğun etkisiyle kaybettik.
Bu ivme kaybında ne yazık ki Avrupa Birliği’nin de payı oldu. Avrupa Birliği’nde 2007 yılında yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin katılım sürecini olumsuz etkiledi ve etkilemeyi sürdürüyor. Aralık ayındaki zirvede, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı taahhütlerini göz ardı eden bir yaklaşım içine girdiğini üzülerek gördük. Avrupa Birliği’nin kendi taahhütlerini unutabilmesi bizi hem şaşırttı hem de üzdü. Dostlarımızın bize destek konusunda daha cesur davranmalarını bekliyoruz.
Burada aslında Avrupa sivil toplumuna büyük rol düşüyor. Çünkü bizler sivil toplum olarak siyasilerle aynı düşünmek ve davranmak zorunda değiliz. Resmi kurumların politikalarını izlemek zorunda değiliz. Kendi politikalarımızı geliştirebiliriz. Bu nedenle, 13 yıldır birlikte çalıştığımız Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi’nin AB’nin taahhütlerine sahip çıkmasını umuyoruz.
Avrupa Birliği’nin geleceğine ilişkin tartışmalar, Türkiye üzerinden yapılmaktadır. Ne zaman Avrupa Birliği’nin geleceği ve sınırları konu edilse, Türkiye’nin muhtemel tam üyeliği sorgulanmaktadır. Bunun sonucunda da, bazı etkin çevrelerde “imtiyazlı ortaklık” önerisi telaffuz edilmektedir.
Bu önerinin hiçbir şekilde kabul edilmesi ve Türkiye’nin imtiyazlı ortak olması mümkün değildir. Türkiye, olursa, tam üye olur. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım.
Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri güçlü siyasi irade ile geliştirilebilir. Ancak siyasi irade olduğu sürece, her iki taraf birbirini anlar, ön yargılarından kurtulur. Bu siyasi irade toplumlar arası diyalogu da geliştirecektir.
Bazı AB üyesi ülkelerde son dönemde vatandaşlarımıza dönük ırkçı saldırılar, İslam dinine ve değerlerine dönük aşağılama kampanyaları, sadece diyaloga olan ihtiyacı değil, aynı zamanda sorumsuz siyasi yaklaşımların neden olabileceği tehlikeleri de ortaya koymaktadır. AB üyesi ülkelerin yetkililerinden daha sorumlu bir davranış bekliyoruz.
Diyalog için ise bazı engeller mevcuttur. Bu engellerin yıkılıp, yerine diyalog kanallarının tesis edilmesi elzemdir.
Avrupa Birliği ve Türkiye sivil toplumu arasındaki diyalog önündeki en büyük sorunlardan birisi ise vize sorunudur. Bu konuyu bu komitede yıllardır dile getiriyoruz ve çözüm için sizlerin samimi desteğini bekliyoruz.
Vize prosedürlerinin, öncelikle sivil toplum kuruluşu temsilcileri, sanatçılar, medya mensupları, sağlık nedeniyle hizmet satın almaya gitmek isteyenler ve araştırmacılar için kolaylaştırılmasını istiyoruz.
Zamanın ve kaynakların etkin kullanımı günümüz bilgi çağında rekabetçi olmanın önkoşuludur. Türk iş adamlarının, medya mensuplarının, araştırmacıların vize alma yolunda, bunca prosedürü aşmak için boşa harcayacak ne zamanı ne de kaynağı vardır.
Bu talebimiz sadece katılım sürecindeki bir ülke olmamızla bağlantılı değildir. Türkiye-AB ortaklık Hukukunun bir gereğidir.
Türkiye siyasi gündemi, parti kapatma davaları, anayasa değişikliği ve türban tartışmalarıyla oldukça yoğundur. Türkiye, bu tür siyasi gerginliklere ve terör nedeniyle yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, ekonomik ve siyasi reform sürecini devam ettirmektedir.
Hükümetimizin mevcut gündeminde sosyal güvenlik reformu bulunuyor. Sosyal güvenlik yasa tasarısı, sivil toplum örgütlerimizin de etkin katılımıyla hazırlanmış ve TBMM’de görüşmeleri devam etmektedir. Çeşitli uyuşmazlıklar, görüş ayrılıkları oluyor. Ancak bunlar da demokrasinin bir parçası. Burada temsil edilen sosyal taraflar, hükümetle bir araya gelerek tasarı üzerinde genellikle ortak bir noktaya geldiler.
Gündemdeki bu yoğunluk ve gerginlik, reform sürecini durdurmadı, ancak elbette ki yavaşlattı. Biz, Türkiye’nin önde gelen sivil toplum örgütleri olarak bu gerginlikten ve yavaşlamadan rahatsızız. Geçtiğimiz haftalarda da bu rahatsızlığımızı dile getirmek amacıyla bir basın açıklaması yaptık. Toplumu ve özellikle siyasetçileri sağduyuya davet ettik. Avrupa Birliği sürecinin de hızlandırılması çağrısında bulunduk.
Buradan çıkarılacak öncelikli mesaj şudur: Türk sivil toplumu gelişmektedir ve gün geçtikçe sesini daha fazla duyurmaktadır.
Son olarak dikkatinizi Türkiye’nin gündemini uzun süredir meşgul eden terör vahşetine çekmek istiyorum. Türkiye, terörle ciddi bir mücadele çalışması yürütürken, geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği’nde yaşanan bir gelişme hepimizi şok etti ve üzdü.
Avrupa Adalet Divanı’nın, PKK’nın, AB terör örgütleri listesine alınmasına ilişkin AB Konseyi kararını iptal etmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Bebekleri katleden, şehir merkezlerinde sivillere yönelik saldırılar düzenleyen bir örgüt, terör örgütü değildir de nedir? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Avrupa’da maalesef “benim terör örgütüm, senin terör örgütün” şeklinde bir yaklaşım var.
Adalet ve demokrasiden sık sık bahseden Avrupa’nın bu tavrını değiştireceğini ümit ediyorum.
Biz, uygarlıklar beşiği bu toprakların, terör yuvası haline gelmesini istemiyoruz. Bu esasen tüm dünyanın sorumluluğudur. Çünkü terör artık sınır tanımamaktadır. Dostlarımızın yardım ve desteği bizim için ve bölgenin güvenliği için çok önemlidir. Artık daha samimi uygulamalar bekliyoruz” dedi.
24. KİK Toplantısının ikinci gününe katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB yolunda imtiyazlı ortaklık teklifinin oyun içinde kural değiştirmek anlamına geldiğini belirterek, AB sürecinin ivme kaybettiği yönündeki eleştirilere katılmadığını söyledi.
Konuşmasının başında, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile çok olumlu görüşmeler yaptığını belirten Erdoğan, "Bu görüşmelerde AB katılım sürecimizi enine boyuna
değerlendirdik. Kendisine katılım sürecinde önümüze çıkan engelleri, zorlukları etraflıca anlatma fırsatımız oldu. Müzakerelerin başladığı Ekim 2005'ten bu yana gerçekleştirdiklerimizi ve bundan sonraki yol haritamızı anlattım. Bu gelişmelerin son derece önemli olduğuna ve yeni bir sürecin de başlangıcını teşkil ettiğine inanıyorum" dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye katılım noktasında son derece kararlı olduğunu söyledi. Bu kararlılığın 1959 yılında ilk kez ifade edildiğini hatırlatan Erdoğan, "Somutlaştırıldı ve uzun bir yol hikayesinin ardından 2004 ve 2005 yıllarında içi doldurularak katılım sürecine başlandı. Türkiye'nin AB'ye katılım konusunda en ufak bir tereddütü, çekincesi ve soru işareti bulunmuyor. Türkiye bütün engellemelere, motivasyon kırıcı tüm girişimlere rağmen aynı kararlılık ve heyecanla yoluna devam ediyor.
Başbakan Erdoğan, "Biz AB'ye bir şeyler katacağımıza inanıyoruz. Biz AB'ye yük olmaya değil, AB'den yük almaya geliyoruz. AB'nin de bize katacağı çok şey var. Dünyada hiç bir ülke kendi kendine yeterli durumda değil, o dönemler geride kaldı. Her ülkenin birbiriyle entegre olması, bir şeyleri hep birlikte yapmak gibi bir durum söz konusu" ifadelerini kullandı.
Dünya büyük bir köy haline geldiğini belirten Erdoğan, bu durumu kimsenin görmezden gelemeyeceğini ve ülkelerin birbirleriyle dayanışma içerisinde olması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül toplantıda yaptığı konuşmada AB yolunda üyelik heyecanının inişi ve çıkışının konjoktürel olduğunu belirterek, "Yaşanan siyasi tartışmalar demokrasinin doğasında mevcut" dedi. Türkiye-AB ilişkisinin bölge ve dünya için de anlam taşıdığını belirten Gül, "Üyelik sürecinde zorlu olan kamuoyu desteği almak, bu konuda Sivil Toplum Örgütlerine görev düşüyor" diye konuştu. Türkiye ile AB ilişkilerinin yapısını güçlü bir sac ayağına benzeten Gül, "Bunun ilk iki ayağını hükümetler ve parlamentolar arası temaslar temsil etmektedir. Diğer ayağı ise sivil toplum diyalogudur" dedi. Gül, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerde diyalogun ve işbirliğinin her düzeyde geliştirilmesinin, daha modern katılım sürecinin bir gereği olduğunu söyledi. Katılım müzakereleri devam ettiği halde Avrupa'da Türkiye'ye ilişkin, Türkiye'de ise AB ile ilgili bazı anlayış sorunları, kimi zaman da yanlış anlamalar olduğunu ifade eden Abdullah Gül, "Bu konuda Sivil Toplum Örgütlerinin çalışmalarına hızlı bir şekilde devam etmelerini arzu ediyorum. Türkiye 2005 yılında AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamış bir ülkedir. Müzakerelere başlamakla kalmamış, mesafe de kat etmeye başlamıştır. Bu gelişme iki tarafa da tarihi bir fırsat vermektedir. Bu tür fırsatlar her zaman ortaya çıkmayabilir. İki taraf bu tarihi fırsatı en iyi şekilde değerlendirmelidir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Gül, müzakere sürecinin kolay ve hızlı bir süreç olmadığının bilinen bir gerçek olduğunu, Türkiye'nin de bulun bilincinde olduğunu söyledi. Müzakerelerin, Türkiye'nin ve istisnasız bütün AB ülkelerinin ittifakla ve en yüksek düzeydeki siyasi iradeyle başlamış olduğunun altını çizen Gül, "Bu mutabakat halkımızın dokusundan gelen köklü ve kuvvetli bir mutabakattır. 85 yıllık Cumhuriyet döneminde sağlanan başarı ve kazanımlar, Cumhuriyetimizin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerini daha da güçlendirmiştir. Türk halkı bu sürecin devamı konusunda tam bir kararlılık içindedir. Türkiye'nin ufku açıktır. AB'nin demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, sosyal haklara, serbest piyasa ekonomisine dayanan temel değerleri, gerek Cumhuriyetimizin felsefesi, gerekse Anayasamızın ilkeleri ile tam bir uyum içindedir. Parlamentomuz bütün dönemlerde Avrupa ile ilişkilerimizi güçlendiren yasama çalışmalarını azimle gerçekleştirmiştir" diye konuştu.