Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Vatan Hürriyet Ekmek

ZOBİS
ZOBİS
Türkiye Ziraat Odaları Birliği > Haberler > Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 23. toplantısı Sakarya Sapanca’da Yapıldı.

Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 23. toplantısı Sakarya Sapanca’da Yapıldı.

Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 23. toplantısı Sakarya Sapanca’da Yapıldı.


Sapanca Richmond Otel’de yapılan Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK) toplantısına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil ÇİÇEK, Türkiye-AB KİK Eşbaşkanları Şemsi BAYRAKTAR ve Bryan CASSIDY, AB Ekonomik ve Sosyal Komitesinde yer alan AB üyesi ülkelerin Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri, AB Genel Sekreteri Oğuz DEMİRALP ile birlikte ülkemizin Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri; TOBB Başkanı Rifat HİSARCIKLIOĞLU, HAK-İŞ Başkanı Salim USLU, TÜRK-İŞ Başkanı Salih KILIÇ, TİSK Başkanı Tuğrul KUDATGOBİLİK, TESK Başkanı Bendevi PALANDÖKEN, KAMU-SEN Başkanı Bircan AKYILDIZ’ın yanı sıra Sakarya Valisi Hüseyin ATAK, Kocaeli Valisi Gökhan SEZER, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz DURAN, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban DİŞLİ, yabancı delegasyon ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.

Toplantının açılışında KİK Eşbaşkanlıklarını yürüten Şemsi BAYRAKTAR ile Bryan CASSIDY ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil ÇİÇEK birer konuşma yaptı.
KİK Eşbaşkanı ve TZOB Genel Başkanı Şemsi BAYRAKTAR yaptığı konuşmada başta terör konusu olmak üzere önemli açıklamalarda bulundu. BAYRAKTAR’ın konuşması şu şekildeydi:
“Türk sivil toplumunun temsilcileri ile AB’nin işlevsel kurumlarından biri olan Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi üyelerinden oluşan Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi Toplantısına hoş geldiniz.
Bugün, Sapanca’da, Türkiye-AB KİK’in 23 üncü Toplantısını gerçekleştireceğiz. Başarılı bir toplantı olacağına inanıyorum.

Hatırlayacağınız gibi, Temmuz ayında Türkiye ve Yunanistan’da gerçekleştirmeyi planladığımız toplantı, Türkiye’deki seçimler dolayısıyla, bugüne ertelendi.
Türkiye, bu yıl içinde iki seçim birden yaşadı. 22 Temmuz’da Parlamento seçimleri yapıldı. Seçimlere katılım oranı % 85 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. Seçimler sonucu ortaya çıkan parlamento yüksek bir temsil gücüne sahiptir.
Parlamento’da kadın milletvekilleri sayısı bir önceki döneme göre iki katına yükselmiştir. Bir önceki dönem 24 olan kadın milletvekili sayısı, bu yeni dönem 50’ye yükselmiştir. Kuşkusuz, bu sayının yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Ancak, AB üyesi Akdeniz ülkeleriyle karşılaştırdığımızda, bu ülkelerin de kadın milletvekili sayısı açısından yetersiz olduğunu görüyoruz.

Ağustos ayı sonunda yeni hükümetimiz, programını açıkladı. Bu programda üç temel hedef bulunmaktadır: Bu hedefler ekonominin güçlendirilmesi, yeni bir anayasa hazırlanması ve Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırmak yolunda reformların hızlandırılmasıdır. Bu üç hedefin bizim önceliklerimizle de örtüştüğünü ifade etmek istiyorum.
Ekonomide, özellikle 2001 yılında yaşanan mali kriz sonrası başlayan dönüşüm sürecinin devam edeceğini bekliyoruz. Türkiye, 2001-2007 döneminde ortalama yıllık % 7,5 oranında bir büyüme yakalamıştır. Şimdi bu büyümenin kalıcı hale gelmesi için hükümetten, ekonomideki reform sürecine öncelik vermesini bekliyoruz.

Hükümetin bir diğer önceliği “yeni bir anayasa”nın hazırlanması konusudur. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları “yeni bir anayasa” ya Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve bu sürecin içinde yer almak istiyor. Bu amaçla, Türkiye-AB Karma istişare Komitesi Türkiye kanadında yer alan kuruluşlar olarak bir girişim başlatılmıştır. Yeni anayasa için çalışmalar yapmayı ve bu çalışmalar sonucu ortaya çıkaracağımız görüşlerimizi parlamento ile paylaşmayı hedefliyoruz. Bu yöndeki çalışmalarımızı da başlatmış durumdayız
Türkiye’nin AB üyelik sürecinin devamı elbette bizlerin öncelikleri arasındadır. Bu süreç yavaş işlese de ilerleme yolunda belli bir çaba söz konusudur. Hükümetin bu iyi niyetli çabasının başarısı, elbette sadece bizim gayretimize bağlı olmayacaktır. AB üyesi ülkelerin olumlu ve yapıcı yaklaşımları süreci doğrudan etkileyecektir. Ancak, doğrusu bu yönde, var olan taahhütlere uygun bir siyasi iradeyi birçok AB üyesi ülkede maalesef göremiyoruz.
Bazı AB Ülkeleri, “Türkiye’nin AB’de yeri yoktur” şeklinde açıklamalar yapmaktadırlar. Bunları esefle karşılıyoruz. Biz aslında reformları, sadece AB için değil, halkımız için de yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz.
Komisyon’un 6 Kasım günü yayınladığı 2007 Türkiye İlerleme Raporu’nun olumlu yönleri bulunmakla birlikte, katılım sürecinde Türkiye’nin motivasyonunu olumsuz yönde etkileyen hususlara da Raporda yer verildiği gözlenmiştir.
Örnek vermemiz gerekirse, Gümrük Birliği Anlaşmasına ile tarım faslının müzakereye açılması konusu arasında bağlantı kurulması hayretle karşılanmıştır.
AB müktesebatının yarısının tarımla ilgili olduğunu biliyoruz. Diğer taraftan tarımın yeniden yapılandırılması ve AB’ye uyum için daha çok mesafe almamız gerekmektedir. Buna rağmen tarımda müzakerelerin başlatılmamasında kasıt olduğunu düşünüyoruz. Teknik bir konunun siyasete alet edilmesini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Hırvatistan’a bu konuda sağlanan fırsatların Türkiye’ye tanınmadığını görüyoruz.
Bizim Müzakere sürecinde mevcut durum şöyledir:
Halen müzakeresi açılan ve geçici olarak kapatılan tek fasıl, Bilim ve Araştırma faslıdır.
Müzakeresi Açılan Fasıllar: İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Mali Kontrol fasıllarıdır.
Müzakerelere Açılması Beklenen Fasıllar: Ekonomik ve Parasal Politika, Trans-Avrupa Şebekeleri, Eğitim ve Kültür, Tüketicinin ve Sağlığın Korunması fasıllarıdır.
Türkiye’nin bu kadar kararlı ve iyi niyetli olduğu bir durumda, 8 başlıkta dondurulan müzakereler konusunun AB Komisyonu’nca yeniden değerlendirilmesini bekliyoruz.
Bu tablo gösteriyor ki, 12 Haziran 2006 tarihinden bu yana, bir buçuk yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen geçici olarak kapatılan hiçbir fasıl bulunmamaktadır.
İlerleme Raporu’nda, AB’den canlı hayvan ve et ithalatının BSE nedeniyle kısıtlanması, Türkiye’nin uyguladığı bir teknik engel olarak nitelendirilmektedir. Bu değerlendirmeye katılmamız mümkün değildir. Çünkü insan ve hayvan sağlığımızı riske atmamak üzere, Dünya Hayvan Sağlık Örgütü AB Ülkelerinde BSE riskinin ortadan kalktığını deklare edinceye kadar ithalat yasağının devam etmesi gerektiğine inanıyoruz.
İlerleme Raporunda, 301’inci maddenin AB standartlarında yeniden ele alınması talebi de dikkat çekicidir. Bilindiği gibi AB ülkelerinin bazılarında da bizdeki bu madde benzeri hükümler vardır. Bu konuda yaşanan sorun uygulamadan kaynaklanmaktadır. Aslında eleştiri amacıyla yapılan açıklamalar suç değildir. Eleştiri için yapılan açıklamaları bazı savcılar suç kabul etmektedirler. Bu madde tereddütlere yer vermeyecek şekilde değiştirilmelidir. Hükümetimiz bu yönde bir değişiklik amacıyla hazırlık yapmaktadır.
Öte yandan ülkemize ilişkin İlerleme Raporunda tam üyelik tarihinin 2014 olarak AB belgelerinde artık yer almasını bekliyoruz. Üyelik tarihinin netleşmesi, Türkiye’nin AB’ye uyum sürecini hızlandırıcı yönde çok olumlu bir etki yaratacaktır.
Ayrıca müzakerelerin hızlandırılması, bunun için daha fazla sayıda faslın müzakereye açılması gerekmektedir.
Türkiye-AB ilişkileri açısından Komite’mizden beklenen en önemli işlevlerden biri de, ekonomik ve sosyal diyalog yanında sivil diyalogun gelişmesine katkı sağlanmasıdır. Ancak, işleyen bir diyalog sisteminin tesisinde, doğrusu ciddi sorunlarımız bulunmaktadır.
Öncelikle ifade etmelim ki, Komitemizin gündemindeki konuları, Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinden ayrı düşünmemiz çok zordur. Katılım sürecinde, önüne birçok sun-i engelin konulduğu bir ülkenin ekonomik ve sosyal çevreleriyle bu alanda reform konularını konuşmak kolay değildir. Atılacak adımların, üstlenilecek yükümlülüklerin katılım sürecindeki ilerleme ile paralel olması beklenir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinin, Türkiye’nin üyeliği için motivasyon kaynağı olması, sürecin iyi işlemesi halinde söz konusudur. Oysa sürecin işleyişini başarılı olarak nitelendirmek sanırım çok zordur.
Diğer taraftan, Komitemiz açısından bir diğer önemli konu da “sivil toplum diyalogu”dur. Sivil toplum diyalogunun önündeki en önemli engel ise “vize” konusudur. Vize konusunda, sayın Eş-başkanla yaptığımız girişime maalesef bugüne kadar herhangi bir cevap alamadık.
Sivil toplum kuruluşu temsilcilerimiz, işadamlarımız, sanatçılarımız, öğrencilerimiz, medya mensuplarımız, akademisyenlerimiz, velhasıl toplumun tüm kesimleri için AB üyesi ülkelere ziyarette vize konusu hala çok ciddi bir engeldir. Ortada, gümrük birliği açısından tarife dışı bir engel varken, sivil toplum diyalogu açısından da son derece ayrımcı ve çifte standart görüntüsü veren bir uygulama söz konusudur.
Bu sorunun çözümünde, siz Komite üyelerinin katkılarını bekliyoruz. Bu katkı, sadece AB kurumları ile sınırlı kalmamalıdır. Vatandaşı olduğunuz ülke hükümetlerinin de bu yönde adım atmalarına yardımcı olmanızı bekliyoruz.
Elbette kabul ediyoruz ki, reform sürecine tabi olacak, AB müktesebatına uyum sağlayacak olan Türkiye’dir. Ancak, üyelik süreci belirsiz tutulurken, müktesebatın sadece yükümlülük bölümlerinin öne çıkarılması, tarafımızdan en azından sürecin yavaşlatılması teşebbüsü olarak algılanmaktadır.
Türkiye’nin gündemini son haftalarda meşgul eden terör vahşetine de dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye, Avrupa Birliğince de terörist örgütler listesine alınan bir örgüt tarafından geçtiğimiz haftalarda ciddi saldırılara uğramıştır. Bu saldırıların hedefi, güvenlik güçlerimiz olduğu kadar, aynı zamanda yörede sivil halkımız da olmuştur. Bu saldırıların, komşumuz olan bir ülkenin topraklarından gerçekleşiyor olması, ortamı ayrıca gerginleştiriyor. Terör, insanların can ve mal güvenliğini tehdit ediyor, bölgedeki ekonomik faaliyetleri engelliyor.
Bu saldırılar, Türkiye’nin AB katılım sürecinde yapmış olduğu siyasi reformlardan terör örgütünün rahatsız olduğunu ortaya koyuyor.
Terör olaylarının günümüz dünyasının en önemli küresel sorunu olduğunu unutmamalıyız. Terör her yerde terördür. Terörün iyisi kötüsü olamaz. Teröre karşı, hep birlikte tavır almalıyız.
Komisyon’un genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in, İlerleme Raporunu sunuşu sırasında Türkiye’nin teröre karşı kendini korumaya hakkı olduğunu söylemiştir.
Ancak terörle mücadelede, özellikle dostlarımızın bizim yanımızda daha istekli olarak yer almasını beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyoruz.
PKK’nın, finans kaynağını temin ederken AB ülkelerinden de yararlandığını ne yazık ki söylemek durumundayım.
Hatta terör elebaşılarından olduğu bilinen bazı kişiler, AB’ye üye bazı ülkelerde yakalanmasına rağmen Türkiye’ye iade edilmeme kararlarıyla karşılaşılmaktadır.
Batıdaki uyuşturucu ticaretindeki PKK’nın rolü gözardı edilmektedir.
Bunlar bizim için, halkımız için büyük hayal kırıklığı yaratan olaylardır.
Bunlar, güven ortamını tahrip etmekte, AB’ne üyelik konusundaki olumsuz düşüncelerin yaygın hale gelmesine sebep olmaktadır.
AB ülkelerinden Karma İstişare Komitemizin siz değerli üyelerinden Ülkemizin terörle mücadelesinde ortaya koyduğu çalışmalara daha fazla olumlu katkı sağlayıcı tavır ve destek bekliyoruz.”
Toplantıda “VİZE” prosedürlerinin kolaylaştırılması gerektiğine dikkat çeken BAYRAKTAR şunları dile getirdi:
“Brüksel’de gerçekleştirdiğimiz bir önceki KİK Toplantısında, Eş-Başkanların vize konusundaki gelişmeleri takip ederek, bu takibin sonuçlarını bir sonraki toplantıda raporlamaları kararı alındı. Bugün burada sizlere, olumlu ve kayda değer gelişmeleri aktarmak isterdim. Ne yazık ki bu, bugünkü toplantıda mümkün olmayacak. Daha çok yaşanan sıkıntıları ve Komitemizin yaptıklarını anlatabileceğim.
Karma İstişare Komitesi Türkiye Kanadı olarak her fırsatta belirttiğimiz gibi, vize konusunda yaşanan sıkıntıların günlük hayatımıza ve iş hayatımıza önemli etkileri vardır. 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere sürecinin başlamasıyla vize sorunu daha da farklı bir boyut kazanmıştır.
Müzakere süreciyle, daha fazla iş adamı, daha fazla araştırmacı, daha fazla öğrenci, daha fazla medya mensubu AB ülkelerine seyahat etmektedir. Böylece, vize sorunu, günlük hayatımızı ve iş hayatımızı olumsuz etkileyen bir sorun olmaktan çıkmış, Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyen bir sorun haline gelmiştir.
Mevcut karmaşık ve uzun süren vize prosedürleri, AB kurumlarının Türk kurumlarına, AB halkının da Türk halkına yakınlaşması önünde engel teşkil etmektedir. İş adamlarımız, öğrencilerimiz, araştırmacılarımız, bilim adamlarımız, medya mensuplarımız, ancak uzun ve zorlu bir süreç sonucunda AB ülkelerine vize alabilmektedir. Hatta zamanında vize alamayarak, önceden belirlenmiş programlarını iptal etmek zorunda kalmaktadırlar. Vizeler, programdan sadece bir gün önce, hatta bazen program başladıktan sonra verilmektedir.
Ayrıca, vize almak isteyenler her başvurularında, geçmiş kayıtlarında herhangi bir sorun olmamasına rağmen aynı zorlu prosedüre mazur kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, karmaşık ve maliyetli vize prosedürleri, sivil toplum diyalogunu geliştirmeye yönelik çabaları engellemektedir.
Bu açıdan, toplumun her kesimlerine dönük, çok sayıda tatsız örnek var.
Vize sorunu, Komitemize de yeni bir görev yüklemiştir. Komitemiz, vize sorununun çözülmesine katkıda bulunmak istemektedir. Biz Türkiye kanadı olarak, Komitenin kazanımlarından birinin vize sorununun çözülmesi olmasını istiyoruz.
Bu amaçla Eş-Başkanlar olarak bir mektup yazdık. Bu mektup, Türkiye Kanadı sekretaryası tarafından, AB ülkelerinin Ankara Büyükelçilerine ve Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Sayın Pierini’ye gönderildi. Bu mektupta, vizenin kısa dönemde tamamen kaldırılmasını istemedik. Komite olarak böyle gerçekçi olmayan bir beklentimiz yok. Ancak, vize prosedürlerinin basitleştirilmesini istedik. Bunu da, turist vizesi almak isteyenler için değil; ticari vize almak isteyen iş adamları, bilim adamları, araştırmacılar, öğrenciler ve medya mensupları için istedik. Aynı mektubu AB Kanadı sekretaryası da ilgili Komisyon üyelerine ve Portekiz’in AB Daimi Temsilcisine gönderdi.
Açılış konuşmamada da belirtmiştim. Bu sorun her gün dramatik tatsız örnekler ortaya çıkarmaktadır. Sayın üyelerimizin konuyu kendi hükümetleri nezdinde gündeme getirmelerini bekliyoruz.”
KİK Eş Başkanı Bryan CASSIDY
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi Eş Başkanlarından Bryan Cassidy ise 7 ay önce bir araya geldiklerini söyleyerek 7 aydır temasların devam ettiğini belirtti. Bu sürenin oldukça heyecanlı geçtiğini ifade eden Cassıdy, şöyle konuştu: "Katılım müzakerelerinin daha hızlı ilerlememesi konusunda yaşanan hayal kırıklığı duygularını anlıyorum. Ortak tarım politikasını bir türlü anlayamayan bir ülkenin vatandaşıyım. Tarım politikası konusunda bir sürü sıkıntının olduğunu ben de biliyorum. Size teminat vermek istediğim bir konu var. Son derece iddialı bir yol haritası benimsemiş bulunuyorsunuz. 2007'den 2013'e kadar olan zaman dilimi için bu yolda hepimizin arzusu hızlı mesafe katedebilmektir."
AB komisyonu raporunda altı çizilen bir takım hususlar olduğunu anlatan Cassıdy, sözlerini şöyle sürdürdü: "86 maddede sadece sivil toplum örgütü üyelerine yönelik sözler değil, bir takım kadın haklarına ilişkin son derece önemli yorumlar gözlemlenebilir. Özelikle de sendikal haklar konusunda etraflı şekilde değinilmiş konular var. Olumlu tarafından bakarsak Türkiye'yi ekonomideki başarısından dolayı tebrik ediyorum. Çünkü bu ülkenin ekonomisinin birçok ülkeyle kıyaslandığında sivrildiğini görüyoruz. Yeni cumhurbaşkanı ve hükümetiniz var. Güven verici bir ilerleme sağlanmakta."
Devlet Bakanı Ve Başbakan Yardımcısı Cemil ÇİÇEK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de toplantı vasıtasıyla yabancı konuklara hükümetin AB'ye bakışını anlatma imkanı bulduklarını söyledi. "Şundan emin olabilirsiniz, 301 kapsamına girmeyen ifade özgürlüğünün tam olarak kullanıldığı bir toplantıdır" diyerek sözlerine başlayan Cemil Çiçek, şunları söyledi: "Buradan 301'lik bir dava da çıkmaz, bundan herkes emin olabilir. 301. maddeyi hukukçular bilir. Ama bize mahsus bir madde değildir. Bu maddeyi savunduğum için söylemiyorum. Bir hukukçu olarak ceza kanununda düzenleme yaparken, AB ile paralel, AB müktesebatına uygun ve Avrupa'da uygulanan ceza kanunlarını esas alarak bir düzenleme yaptık. İleride bu madde sizde neden vardır sorusuna muhatap olmamak için, o nedenle Türk delegasyonu rahatlıkla Avrupalı dostlarına şunu söyleyebilir; bugün ceza kanundaki hiçbir madde bize mahsus değil. Benzeri ve aynısı Avrupa ülkelerinde vardır. Uygulamada farklılıklar var. Bu yasadan kaynaklanan bir husus değildir. Bunun çok farklı nedenleri vardır. Konumuz bu değil ama madem ki uygulamalarda da bu sorunu yaşıyoruz, bu maddeyi baştan ele almak ve belki bir kısım itirazları, yanlış uygulamaları düzenlemeyle ortadan kaldırmak yakın gelecekte mümkün olabilecektir diye düşünüyoruz."
Hükümet olarak Avrupa Birliği ile ilişkilerin hem Türkiye'nin hem de Avrupa Birliği ülkelerinin yararına olduğuna inandığını söyleyen Çiçek, bunun bir hükümet politikası olmadığını belirtti. Çiçek, konuşmasına şöyle devam etti: "Belki bazı ülkelerin Türkiye ile ilişkileri Türkiye'nin AB'ye üyeliği hükümet politikasıdır. Bir parti gelir olumlu görür, bir başka parti gelir buna olumsuz bakabilir. Ama Türkiye'nin durumu farklı. Türkiye 1963'ten bu yana, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini devlet politikası olarak sürdürüyor. İktidarda kim olursa olsun, hangi siyasi felsefeyi benimsemiş olursa olsun, ister koalisyon hükümetleri, ister tek başına iktidar, Türkiye AB ile beraber olmayı ve AB içerisinde yaşamayı arzu etmiştir. Sadece son yarım yüzyılda olan talebimiz ya da hedefimiz de değildir. Esas itibariyle Türkiye, Osmanlı imparatorluğunun son yüzyılındaki reform hareketlerini de dikkate aldığımızda, o günden bu güne Cumhuriyetle beraber yürürlüğe koyduğumuz modernleşme projesinde varmak istediği bir nokta olarak AB içerisinde yer almak istemektedir. Bu düşüncesinde ve politikasında samimi ve kararlıdır. Özellikle son 5 yıldır siyaseten sorumluluk taşıdığımız 58-59. hükümet döneminde ve şimdi 60. hükümet döneminde AB bizim vazgeçmeyeceğimiz önemli bir hedef olarak programlarımızda var."