-Toprak Bayramı töreni yapıldı
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Biz çiftçiler için toprak en değerli varlığımız, geçimimizi sağladığımız, üzerinde üretimi sürdürdüğümüz ekmek teknemizdir”
-“Yüzölçümü 78,06 milyon hektar olan Türkiye’nin, toplam arazi miktarı 1990-2015 döneminde 27,9 milyon hektardan 23,9 milyon hektara geriledi”
-“Yani 4 milyon hektar tarım arazisini 25 yılda kaybettik”
-“Kaybettiğimiz bu alan, tarım ve hayvancılıkta dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan, Hollanda’nın toplam alanı kadar bir büyüklüğe denktir”
-“Artık bir karış dahi kaybedecek toprağımızın olmadığını, gıda güvencesi için toprağın olmazsa olmaz olduğunu, bütün toplumda aynı düzeyde bir bilinç yaratarak hareket etmek için bundan sonra sahip çıkalım”
-“Ülkemiz topraklarının önemli sorunlarını erozyon, tuzluluk ve çoraklaşma ile tarım arazilerinin yanlış ve amaç dışı kullanımı olarak sıralayabiliriz."
-“Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin, imara açılmasına asla izin vermemeli,
bu arazilere sanayi tesisleri, şehirler kurmamalıyız”
-“Şehit kanlarıyla sulanmış ve kutsanmış bu toprakların ve bu topraklarımızı işleyen çiftçilerimizin kıymeti bilinmeli, onlara gereken önem ve değer verilmelidir”
-“Geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımıza da toprağın önemi çok iyi anlatılmalı, toprak sevgisi, çevre koruma bilinci ilköğretim müfredatına alınmalıdır”
-Şu gerçeği asla unutmayalım: “Toprak yoksa hiçbir şey de yoktur”
-Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Çelik: “Toprağın siyaseti, politikası olmaz, bir karış toprağı hep beraber korumak durumundayız"
-"Mutlak surette gıda rantçılarıyla da beraber mücadele etmemiz gerekiyor"
Ankara – 13.6.2016 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, sanayileşme, şehirleşme, turizm, karayolları için verimli tarım arazilerinin kullanılması gibi etkenlerin tarım arazilerinin geri dönüşü olmayan bir şekilde elden çıkmasına neden olduğunu belirterek, “Türkiye’nin arazi miktarı 1990-2015 döneminde 27,9 milyon hektardan 23,9 milyon hektara geriledi. Bir diğer ifadeyle 4 milyon hektar tarım arazisini 25 yılda kaybettik” dedi.
Toprağın vazgeçilemez önemine dikkati çekmek için her yıl Haziran ayında kutlanan Toprak Bayramı’nın bu yılki töreni, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile Gıda, tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde ortak bir programla gerçekleştirildi. Bu yıl Ramazan ayına denk gelmesi dolayısıyla iftar programının ardından düzenlenen törene, Genel Başkan Bayraktar ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in yanı sıra, bakanlık üst düzey bürokratları, TZOB Yönetim Kurulu üyeleri, Ziraat Odaları Başkan ve üyeleri, meslek örgütlerinin başkan ve temsilcileri, üretici birlilerinin başkanları da katıldı.
Genel Başkan Bayraktar, törende yaptığı konuşmada, gıda üretimi için toprağın olmazsa olmaz önemine dikkati çekerek, şöyle dedi:
“Toprak, kimileri için üzerine onlarca kat bina inşa edilebilir bir arsa,
kimileri için bir yerden bir yere en kısa sürede üzerinde ulaşım sağlanan kara parçası, kimilerine göre de dededen kalma tapularla zenginlik… Biz çiftçiler için ise toprak en değerli varlığımız, geçimimizi sağladığımız, üzerinde üretimi sürdürdüğümüz ekmek teknemiz…
-Toprak ve su üzerindeki baskı her yıl artıyor-
Bugün bu gıdaları üretip sofralarımıza getiren çiftçilerimizin taşıdığı değer ne yazık ki büyük çoğunluk tarafından yeteri kadar nasıl bilinmiyorsa, maalesef toprağımızın önemi, onu kaybettiğimizde, onu kirlettiğimizde, onun canını acıttığımızda aslında kendimizin, çocuklarımızın ve geleceğimizin canını acıtacağımızın, hatta canını yakacağımızın maalesef yeterince farkında değiliz. Lafa gelince toprağımız için ekmek teknesi diyoruz, toprak anamız diyoruz, sadık yârimiz diyoruz. Ancak uygulamalar böyle olmadığını gösteriyor.”
Nüfus artışına bağlı olarak toprak ve su kaynakları üzerindeki baskıyı her yıl biraz daha arttığına işaret eden Bayraktar, şöyle devam etti:
“Özellikle 1950’li yıllardan itibaren tarımda traktör kullanımının artmasıyla
işlenen tarım arazisi de hızla artarken, mera ve orman alanları azalmaya başladı. Tarım alanlarındaki artış başlangıçta olumlu gözükse de, orman ve mera alanlarının tarıma açılması bazı olumsuzlukları da beraberinde getirdi. Diğer taraftan gerek aşırı otlatma sonucu meralarda, gerekse meralardan tarla olarak açılan meyilli alanlarda tedbir alınmaksızın tarım yapılması, toprağın yüzey ve yüzeye yakın verimli tabakasının erozyonla kaybedilmesine sebep oldu. Olmaya da devam ediyor.
Tabii sanayileşme, şehirleşme, turizm, karayolları için verimli tarım arazilerinin kullanılması gibi etkenler, bu arazilerin geri dönüşü olmayan bir şekilde elden çıkmasına neden oluyor. Nitekim, yüzölçümü 78,06 milyon hektar olan Türkiye’nin, uzun ömürlü bitkilerle beraber toplam arazi miktarı 1990-2015 döneminde 27,9 milyon hektardan 23,9 milyon hektara geriledi. Bir diğer ifadeyle 4 milyon hektar tarım arazisini 25 yılda kaybettik.
Sayın Bakanımız da bunu çok sık ifade ediyor. “Bunun önüne geçemezsek, toprağa saksıda görürüz” diyor. Sayın Bakanımıza katılıyoruz. Kendilerine toprak korunmasında gösterdikleri bu hassasiyet için ayrıca teşekkür ediyoruz.
Kaybettiğimiz bu alan, tarım ve hayvancılıkta dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan, gıda ve tarım ihracatında başa güreşen Hollanda’nın toplam alanı kadar bir büyüklüğe denktir. Hani, bu kutsal bildiğimiz aziz topraklar, dedelerimizden bizlere miras değil, torunlarımızın bizlere emanetiydi? Demek ki 25 yılda, maalesef emanete sahip çıkamamışız. Ancak, hiç değilse, artık bir karış dahi kaybedecek toprağımızın olmadığını, gıda güvencesi için toprağın olmazsa olmaz olduğunu, bütün toplumda aynı düzeyde bir bilinç yaratarak hareket etmek için bundan sonra sahip çıkalım.
-Ülkemiz su ve toprak zengini değil-
Kaynağı belli olmayan bilgilerin zamanla toplumda gerçekmiş gibi kabul
gördüğüne değinen Bayraktar, “Mesela, toplumumuzun büyük bir bölümü
çevresindeki ırmaklara, akarsulara, barajlara bakarak, ülkemizi “su zengini” olarak kabul ediyor. Yine sofralardaki zenginliğe, ihracat büyüklüğü ve çeşitliliğine bakarak da Türkiye’yi her karışında tarım yapılabilen bir ülke zannedenler var. Türkiye’nin su zengini olduğu değer yargısı ne kadar yanlışsa ülkemizin her yanının verimli tarım arazileriyle çevrili olduğunu düşünmek de bir o kadar yanlış… Çünkü ülkemizde, işlenen tarım alanı içinde, hiçbir sorunu bulunmayan ve her türlü tarım yapılabilen, birinci sınıf tarım arazisinin payı sadece yüzde 6’da kalıyor. Hayati öneme haiz olan bu alanları korumak ve kollamak boynumuzun borcu olmalıdır” diye konuştu.
-Erozyon, tuzluluk, çoraklaşma ve yanlış kullanım-
Ülkemiz topraklarının önemli sorunlarını “erozyon, tuzluluk ve
çoraklaşma ile tarım arazilerinin yanlış ve amaç dışı kullanımı” olarak sıralayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Erozyon, uzun yıllar sonucu oluşmuş verimli topraklarımızın kısa sürede elden çıkmasına neden oluyor. Dünyada aralarında ülkemizin de yer aldığı
pek çok ülkede erozyon nedeniyle çölleşme tehlikesi bulunuyor. Ülkemiz topraklarının yüzde 63’ünde şiddetli ve çok şiddetli, yüzde 20’sinde orta ve yüzde 7’sinde ise hafif derecede erozyon görülüyor. Topraklarımızın yüzde 90’ında görülen erozyon nedeniyle yılda 1,4 miyar ton toprak kaybediyoruz. Bu kadar toprak, su ve rüzgâr etkisiyle taşınıyor. İşlenen tarım alanlarının yüzde 59’u, çayır-mera alanlarının yüzde 64’ü ve orman-maki alanlarının ise yüzde 54’ü çeşitli derecelerde erozyona maruz kalıyor. Erozyon, fiziki ve biyolojik çevreye etkileri yanında sosyo-ekonomik çevreye de zararlar veriyor. Tarım alanlarının azalması, çayır, mera alanlarının giderek daralması ve nüfusun sürekli artması, tarımla uğraşan insanları, geçim sıkıntıları nedeniyle göçe zorluyor.
Ülkemizde her yıl binlerce dekar verimli birinci ve ikinci sınıf tarım arazisi, konut, sanayi ve turizm yapılaşmaları, karayolu yapımı nedeniyle elden çıkıyor. Karayollarını ve şehirlerin gelişimini projelendirirken, verimli tarım arazileri yerine tarıma elverişli olmayan, daha verimsiz arazilerin kullanılmasına özen gösterilmelidir.
Ülke olarak, “bir kilo toprak bir kilo altına eşdeğerdir” sözünü benimseyerek topraklarımıza daha fazla sahip çıkmalı, tarım arazilerimizi daha verimli kullanmanın yollarını bulmalıyız.
Alternatif marjinal tarım arazileri mevcutken, verimli tarım arazilerini tarım dışı amaçlarla kullanmak, büyük bir savurganlıktır. Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin, imara açılmasına asla izin vermemeli, bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri, şehirler kurmamalıyız. Turizm, madencilik ve ulaştırma için verimli tarım arazilerimizi kullanmamalı, meyve ağaçlarını, zeytinlikleri kesip, yazlıklar inşa etmemeliyiz.
Tarım dışı kullanımının özellikle Çukurova, Gediz, Menderes, Tarsus ovaları, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Trakya, Konya, Samsun gibi verimli tarım arazilerinin bulunduğu yerlerde yoğunlaşması, konunun ciddiyetini daha da artırıyor.
Burada, büyükşehir belediyelerimize de büyük sorumluluk düşüyor. Türk tarımının belkemiği niteliğindeki 30 ildeki köy ve beldelerin büyükşehir belediye sınırları içine alınması, mahalle konumuna dönüştürülmesi, buralarda tarım arazilerinin korunmasında daha dikkatli olunmasını gerektiriyor. Büyükşehir belediyeleri, tarıma kaynak ayırmalıdır. Valilikler ve büyükşehir belediyeleri, verimli tarım arazilerinin korunması konusunda çok hassas hareket etmeli, Toprak Koruma Kurulları çok etkin ve verimli arazileri koruyacak şekilde çalıştırılmalıdır.
Ziraat Odaları temsilcilerinin bu kurullarda görev yapması bir zorunluluk olmalı, bu kurullarda toprağın sahibi olan çiftçimiz söz sahibi değilse bu toprakları nasıl koruyacağız? Zaten koruyamadığımız ortada. Bu konuda özellikle valiliklerimiz Bakanlığımız tarafından uyarılmalı, bu kurullarda Ziraat Odaları’nın alternatifsiz şekilde yer alması için, gerekirse mevzuat değişikliğine de gidilmelidir.”
-“Kamu yararı”nda istismarlar var-
Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun tarım topraklarının tarım dışı amaçlarla kullanılmasını engellemek açısından önemine vurgu Yapan Bayraktar, “Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağını öngören kanunda “kamu yararı” ile ilgili hükmün istismara açık olduğunu da söylemek zorundayım.
Bu hüküm uygulanırken valiliklerce gereken hassasiyet gösterilmelidir” dedi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin de hemen her platformda destek verdiği Arazi Kullanımı ve Toprak Koruma Kanununu, bu konuda atılmış devrim niteliğinde bir adım olarak gördüklerini bildiren TZOB Genel Başkanı, “Tabii ki sadece parçalanmanın önüne geçmek yetmez. Halen 5 milyon hektar olan toplulaştırılmış alan büyüklüğünün hızlı bir tamamlanarak hedef olan 14 milyon hektara çıkarılması da çok önemli. Ancak bu şekilde optimal arazi büyüklüklerine ulaşabiliriz” diye konuştu.
-Toprak tahlilinin önemi-
Bayraktar, Tarım için toprak nasıl vazgeçilmez ise sürekli ekilip biçilmekten
yorgun düşen toprağın yenilenmesi, canlı tutulmasının da bir o kadar önemli
olduğunun altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok zorunlu olmadıkça nadas hem ülkemiz hem de çiftçimiz için başvurulmaması gereken bir yöntemdir. Toprağın ihtiyacı olanı belirleyip eksikliklerini, barındırdığı fazlalıkları tarım açısından uygun hale getirmek ancak doğru analizlerle mümkün olabilmektedir. Doğru zamanda doğru gübreyi vermek, doğru zamanda yeterli gübreyi verebilmek, toprağı yormadan, üzmeden yapılabilecek en iyi iyileştirme yöntemidir.
Bundan dolayı, toprak tahlil laboratuvarları çiftçimiz açısından önemlidir.
Bakanlığımızın toprak analizi desteğini kapsam içine almasını talep ediyoruz. Bu yönde bir çalışma yapılıyor. Bu çalışmaya bizim arkadaşlarımız da katkı sağlıyor. Umuyoruz ki bu destek tekrar başlayacaktır. Bu konuda suiistimaller varsa üzerine gidilmelidir. Bu laboratuvarların denetlenmesini de Ziraat Odaları olarak Bakanlığımızdan talep etmiştik. Doğru, zamanında ve yeterince gübre kullanımı için toprak analizi şarttır.
Burada verilecek destek, zaten büyük bölümü yurtdışından sağlanan gübrede gereksiz kullanımın önüne geçecek ve verilen destekten çok daha fazlası devletimizin kasasında kalacaktır. Bu bakımdan ve yeri gelmişken Sayın Bakanımızdan bir kez daha, toprak analizinin yeniden destekleme kapsamına dâhil edilmesini çiftçilerimiz adına ve işini iyi yapan onlarca laboratuvarımız adına talep ediyoruz.
Yine, danışmanlık yetki belgesi olan kuruluşlar için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’mızın destek verdiği danışman sayısının 8’den 2’ye indirilmesi kararının tekrar gözden geçirilmesini talep ediyoruz.Aslında Odalarımız bünyesinde görev yapan tarım danışmanları, alanlarında çok verimli çalışmalar yapıyorlar. Toprağın, köyde üretimin, kalitenin, verimliliğin artması noktasında çok büyük katkı sağlıyorlar. Özel sektörden kaldırılması düşünülüyorsa, Ziraat Odalarındaki ve üretici birliklerindeki Ziraat Mühendisi sayıları artırılabilir. Biz buna talibiz. Bu yolla hem çiftçimizi memnun ederiz
hem de işsiz Ziraat Mühendislerimize istihdam sağlarız.”
-Toprağın önemi çocuklarımıza iyi anlatılmalı-
TZOB’un Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız ile yaptığımız protokoller çerçevesinde, çiftçi, kadın çiftçi ve genç çiftçi eğitimlerinin devam ettiğini belirten Bayraktar, bu eğitim çalışmalarının da toprağın
doğru kullanımına ve korunmasına olumlu katkı sağlayacağını umut ettiğini, bu konuda toplumsal bir bilinç yaratmak zorunluluğuna işaret etti.
Geleceğin emanet edildiği çocuklara toprağın öneminin çok iyi anlatılması,
toprak sevgisi ve çevre koruma bilincinin ilköğretim müfredatına alınmasını
isteyen Genel Başkan Bayraktar, “Geleceğin gıda güvencesinin sağlanması için
toprağın korunmasının önemi, “toprağı tanımanın yaşamı tanımak” olduğu
çocuklarımıza öğretilmelidir” dedi.
-Biz komşularımız kadar şanslı değiliz-
Bayraktar, konuşmasında, Türkiye, tarihinin her döneminde, dini, dili, ırkı ne olursa olsun, gönül kapılarını herkese açtığını da vurgulayarak, “sözlerini şöyle tamamladı:
“Bizler komşularımız kadar şanslı değiliz. Kendi vatanımızdan, kendi
toprağımızdan başka misafir olabileceğimiz bir yer yok. Şehit kanlarıyla sulanmış ve kutsanmış bu toprakların ve bu topraklarımızı işleyen çiftçilerimizin kıymeti bilinmeli, onlara gereken önem ve değer verilmelidir.
Bu noktada bir Hadisi Şerifi de hatırlatmak isterim: “Gerçek zenginlik mal mülk zenginliği değil, gönül zenginliğidir”. Bu manada gönül zengini olan Türk çiftçisi, bu ülke insanını ve misafir ettiği mültecileri, ayrıca 41 milyon turisti beslemeye devam edecektir. Ancak, don gibi dolu gibi, kuraklık gibi, fırtına gibi doğal şartlara açık üretim yapmaya çalışan değerli çiftçimiz ayrıca, yapısal sorunlar ve diğer sorunlarla da boğuşmaktadır.
Çiftçilik dünyanın en zor mesleklerinden biridir. Bazılarının “çiftçilik kolay
iştir” dediklerine bakmayın. Dünyanın her yerinde çiftçiyi tarlada tutma mücadelesi verilmektedir. Bizler de çiftçilerimizin yaptığı işin önemi konusunda toplumsal bilinç yaratmak zorundayız.
Allah ülkemizi açlıkla imtihan etmesin. Sofralarımızda hiçbir şey eksik
değil. Çiftçilerimizin kıymetini bilemezsek toprağımız gibi onu da kaybederiz. Sofralarımızda bir şeyler eksik kalır. Sofralarımızda bir şeyler eksik kaldığında da tarımdan kopardığımız çiftçilerimizi bir daha üretime döndüremeyiz.
-Bakan Çelik’in sözleri-
Bakan Çelik de, yaptığı konuşmada, "Toprağın siyaseti, politikası olmaz,
bir karış toprağı hep beraber korumak durumundayız" dedi; "Sadık bir yar" toprağın cömert olduğunu, insanların bütün yanlışlarına, zulmüne rağmen, her şart altında hizmetini sürdürdüğünü, vefasını esirgemediğini söyledi.
Tüketilen gıdaların yüzde 95'inin topraktan elde edildiğine işaret eden Çelik, topraksız hayatın idamesinin mümkün olmadığını dile getirdi. Bakan Çelik, şunları kaydetti:
"Her yıl 50 bin ile 100 bin hektar arasında toprak kaybediyoruz. Toprağın siyaseti olmaz, politikası olmaz, bir karış toprağı hep beraber korumak durumundayız. Yani 50 bin, 100 bin hektar araziyi kaybetmenin neticesi saksıya dönmektir. Kullandığımız tarıma elverişli arazimiz belli.. 24 milyon hektar, 19 milyonunu şu anda kullanıyoruz. Siz her 100 bin hektarı heba ederseniz, rakamlar açık, kaç yıl sonra hangi noktaya geleceksiniz? Her konuda bağımlı hale geliriz, dışa bağımlı hale geliriz tarımda."
Bakanlığın toprağın bölünmemesi, korunması ile ilgili çok önemli düzenlemeleri hayata geçirdiğini anlatan Çelik, gelecek nesillerden emanet alınan toprağı yine gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde taşıma noktasında üzerlerine düşeni yapacaklarını söyledi.
-"184 ovamızı koruma altına alacağız"
Bugün Bakanlar Kurulunda, tarım ve hayvancılıkla ilgili sorunlar konusunda uzun bir değerlendirme yaptıklarını belirten Çelik, "184 büyük ovanın tarımsal sit alanı olarak ilan edilmesi konusunda orada sunumumuzu gerçekleştirdik. Bütün Bakanlar Kurulu üyeleri buna 'Evet' dediler. İnşallah 184 ovamızı koruma altına alacağız." şeklinde konuştu.
Tarım alanında en önemli konulardan birinin eğitim olduğunu vurgulayan Çelik, gerek sulama, gerek gübre, tarımsal ilaç kullanımında eğitimin önemli olduğunu kaydetti.
Çelik, "İnşallah tüm tarım alanlarımızın daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi, korunması ve bilinçli bir şekilde çiftçilerimizin toprağı işlemesi noktasında mesafe alırız" görüşüne yer verdi.
Türkiye'nin 192 ülkeye ihracat yaptığını, 148 milyar liralık bir tarımsal hasılaya ulaştığını belirten Çelik, ülke nüfusunun arttığını, tarımdaki katedilen mesafenin yeterli olmadığını ifade etti.
Çelik, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların önündeki engelleri kaldırmak için çok çalışacaklarını, üreticilere destek vereceklerini kaydetti.
-"Bu serbest piyasa anlayışı sakat"
Türkiye'nin tarımsal hasılasını çok daha yukarı çekmesi gerektiğini vurgulayan Çelik şöyle devam etti:
"Üretmek güzel bir şey ama üretenin çektiği bir çile var. Bir de tüketenlerin yaşadığı sorun var. Ve bir de ortada geçinenler var. Bu konuda mutlak surette gıda rantçılarıyla da beraber mücadele etmemiz gerekiyor. Siz 60 kuruşa tarladan bir ürünü alacaksınız, pazara gidecekseniz 2,5-3 lira. Halden çıkışı belli, nasıl üretildiği belli. Nasıl oluyor bu pazarda 3 lira? Kim var bu arada? Bu aradakiler mutlaka gözden geçirilmeli. Bu üreticiye yansımadığına göre, bunu haketmeyen, güneş yüzü görmeyenlerin bu derecede büyük bir rantı, bir karı ceplerine indirmemeleri gerekiyor. Serbest piyasayı sömürü ve aracılar piyasasına dönüştürerek, bunun adına serbest piyasa diyemeyiz. Ben bütün üniversite hocalarına buradan sesleniyorum, 'bu serbest piyasa anlayışını masaya yatırın'. Bu serbest piyasa anlayışı sakat."
Toprak analizi desteğine ilişkin talepleri de değerlendiren Çelik, "Kasım ayında ekiyorsan, ekim ayında laboratuvara alacaksın ki tohumu, o toprağa attığını ben bileyim. Sen böyle yapmıyorsun. 78 milyonun hakkını haksız yere veremeyiz, 78 milyonun hakkını hak eden toprak tahlil laboratuvarına vereceğiz. Kağıt alıp, destek alma dönemi bitti. Destekler üreticiye gidecek, kim terliyorsa ona gidecek" şeklinde konuştu.
Gelecek dönem bütün üretici birliklerinin paralarının üreticiye yatacağına işaret eden Çelik, "Üretici birlikleri, şu anda aidat alıyorlar, bizden aktarılan binde 2'lik bir pay var. Yetmiyorsa oturur konuşuruz. O birlikler bizim kolumuz, ayağımız. Bizim onlarla bir sorunumuz olamaz." ifadelerini yer verdi.
Bakan Çelik, havza bazlı destek konusunda 900 ilçeye dönük çalışmalarının ağustos sonu itibarıyla tamamlanacağını sözlerine ekledi.