-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
-“Toprağın önemini anlayan ülkeler, artan
gıda talebinin karşılanmasını, çevre ve tarımın
sürdürülebilir olmasını sağlamak için tarım
politikalarını yeniden şekillendiriyorlar”
-“TZOB olarak birinci sınıf sulamaya uygun tarım
arazilerimizin imara açılarak, bu alanlarda sanayi
ve yerleşim yerleri yapılmasını tam bir felaket
olarak nitelendiriyoruz”
-“Valiler ve belediye başkanlarına sesleniyorum,
Türkiye toprak zengini değildir. Sizden rica ediyorum
tarım arazilerini, meraları imara açmayın. Aksi takdirde
hem doğal yaşam, hem bitkisel üretimimiz, hem de
hayvancılığımız zarar görür”
-“TZOB olarak; yayınladığımız genelgeyle Ziraat Odası
başkanlarının, arazilerin tarım dışı kullanımın
önlenmesinin takipçisi olmaları, Toprak Koruma
Kurullarında etkin bir şekilde faaliyet göstermeleri,
ikna çalışmaları netice vermediği takdirde yargıya
başvurmaları gerektiğini ilettik”
Ankara – 16.06.2013 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, toprağın önemini anlayan ülkelerin, artan gıda talebinin karşılanmasını, çevre ve tarımın sürdürülebilir olmasını sağlamak için tarım politikalarını yeniden şekillendirdiğini bildirdi.
Bayraktar, “TZOB olarak birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin imara açılarak, bu alanlarda sanayi ve yerleşim yerleri yapılmasını tam bir felaket olarak nitelendiriyoruz” dedi.
Şemsi Bayraktar, 16 Haziran Toprak Bayramı nedeniyle yaptığı açıklamada, günümüzde, teknolojinin gelişimi ve nüfus artışı ve tüketici alışkanlıklarının değişmesi gibi sebeplerle, gıda, giyim, enerji ürünlerine insanoğlunun ihtiyacının hiçbir zaman olmadığı kadar arttığını belirtti. Bayraktar, buna karşın bilinçsiz ve çarpık kentleşmenin arttığına, ihtiyacı karşılayabilmek için daha fazla sanayi bölgesi yapımı yoluna gidildiğine, kara ve demir yollarının genişletilerek ulaşımı rahatlatma çabasında bulunulduğuna ve turizmin gelişmesine paralel olarak tesis yatırımlarının çoğaldığına, bütün bunların özellikle kalabalık bölgelerde ve sahil kesimlerinde doğayı son derece olumsuz etkilediğine dikkati çekti.
Her şeyin birbiriyle muntazam bir uyum içinde olduğu ekosistemde, bitki, hayvan, su, iklim ya da toprak gibi unsurların herhangi birinin dengesinin bozulmasının bir diğerini etkileyerek, sonuçta ekosisteme zarar verdiğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Ekosistem içindekilerin hiçbiri bir diğerinden daha üstün özelliklere sahip olmamakla birlikte, toprak; hepsini bünyesinde bulundurması itibariyle özel bir öneme sahiptir.
Bu bakımdan toprak, tüm canlılar için vazgeçilmez olmakla birlikte kaybedilmesi halinde, geri kazanım için çok uzun yıllar geçmesi gerekiyor. Yapılan araştırmalarda göstermiştir ki, üretilemeyen toprağın sadece bir santimetre katmanının oluşması için 100 ila 1000 yıl arasında zaman geçmesi mecburiyeti vardır. Üzerinde işleyip tarım yapabileceğimiz kadar toprağın, yani 40-50 santimetre toprak tabakasının oluşabilmesi için ise en az 20-25 bin yıllık süreye ihtiyaç bulunuyor.”
-Erozyon, çölleşme, kirlenme, tuzlanma toprakta
sürekli bozulmaya neden oluyor-
Her geçen gün erozyon, çölleşme, toprak kirlenmesi, tuzlanma, toprak içindeki organik madde ve mikroorganizma varlığının azalması gibi sebeplerin, topraklar üzerinde sürekli bozulmalara neden olduğunu bildiren Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Bunların yanında tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, aşırı ve bilinçsiz sulama ve gübreleme işlemleri, uygun miktarda kullanılmayan pestisitler, ağır ve sürekli toprak işlemeleri ve aşırı hayvan otlatma gibi tarımsal uygulamalar da topraklarımıza zarar veriyor.
Dünyadaki toplam işlenebilir tarım arazisi 3,2 milyar hektardır. Bunun 1,4 milyar hektarında işlemeli tarım yapılıyor. Dünyadaki toplam toprak varlığımızın yüzde 25’i çölleşme tehdidi altındadır ve yok olmaya yüz tutmuştur. Birleşmiş Milletler ’in hazırlamış olduğu bir rapora göre, dünya üzerinde 250 milyon kişi çölleşmeden doğrudan, 1 milyar insan ise dolaylı yönlerden etkilenmektedir.”
Yüzölçümü 78 milyon hektar olan Türkiye’nin, 24,2 milyon hektar işlenen tarım arazisi bulunduğunu bildiren Bayraktar, “Toplam arazi varlığımızın sadece yüzde 30’unun tarım arazisi olduğunu ve bu arazilerin hiçbir sorunu bulunmayan ve her türlü tarım yapılabilen alanının toplam arazimize oranının yaklaşık yüzde 6 olduğunu düşünürsek toprak bakımından fakir bir ülke olduğumuzu söyleyebiliriz” dedi.
Türkiye topraklarında genel olarak, yüzde 3,1’inde drenaj, yüzde 1,7’sinde çoraklık, yüzde 31,5’inde taşlılık ve yüzde 86’sında çeşitli derecede erozyon problemlerinden bir ya da birkaçının beraber bulunduğunu belirten Bayraktar, yine toprakların yüzde 37,2’ si çok sığ toprak (0-20 cm) ve yüzde 64’ünün organik maddece fakir (organik madde oranı yüzde 1’den az olan) topraklardan oluşmasının bu düşünceyi güçlendirdiğini vurguladı.
-Toprakların sorunlarının halledilmesi mümkün-
Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bugün bataklık ve göllerin kurutulmasıyla, tarıma elverişli olmayan alanların pahalı çalışmalarla tarıma açılarak toprak miktarının artırılabileceğimizi söylenebilirse de, çevreye ve ekolojiye olumsuz etkileri nedeniyle tavsiye edilen bir işlem değildir. Seralarda da topraksız tarım uygulamalarıyla da teorik olarak üretim alanlarının genişletilmesi mümkündür. Ancak, kazanılacak üretim alanı mevcut üretim alanının çok altında olacağını rahatlıkla ifade edebiliriz.
Öte yandan, topraklarımızdaki mevcut sorunların halledilmesi de mümkündür. Drenaj koşullarının iyileştirilmesi, basınçlı sulama tekniklerinin artırılması, toprakların organik maddece zenginleştirilmesi, tuzluluk problemlerin bertaraf edilmesi gibi sorunların çözümü için projelerin hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, bu tür pahalı yatırımların yapılması ülke ekonomilerine kısa vadede ağır bir yük olarak görünse de, uzun vadede getireceği faydaların gözden kaçırılmaması fevkalade önemlidir.”
-Tarım topraklarının en temel sorunu amaç dışı kullanım-
Tarım topraklarımız için en temel ve devam etmekte olan sorunun hiç şüphesiz tarım arazilerin amaç dışı kullanımı olduğuna dikkati çeken Bayraktar, açıklamasında şu görüşlere verdi:
“Tarım arazilerinin nüfusa bağlı olarak giderek azalması nedeniyle gelecekte yaşanması muhtemel açlık tehlikesi, tarım arazilerinin korunması ve etkin kullanımının sağlanmasının ne kadar gerekli ve önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Tarım topraklarının verimliliğinin artırılması suretiyle, tarımsal üretim belli bir noktaya kadar artırılabilir. Ancak belirli bir miktardan sonra, tarımsal üretimi artırmak, tarım alanının artırılmasıyla mümkündür. Gelecekte su ve gıda savaşlarının çıkma ihtimalini tartışan bilim adamlarının bu fikrini, sadece gerçeklerden uzak felaket senaryosu olarak değerlendirmek yerine, söz konusu görüş üzerinde bir daha düşünmenin yararlı olacağına inanıyoruz. Bugün dünyada 868 milyon insanın açlıkla karşı karşıya olduğunu, yani 8 kişiden birinin tok olmadığı gerçeğini göz önüne alarak, tarıma ve dolayısıyla tarımsal üretimi yaptığımız toprağa daha çok önem vermemiz gerektiği aklımızdan çıkarmamalıyız.
Toprağın önemini anlayan ülkeler, artan gıda talebinin karşılanmasını, çevre ve tarımın sürdürülebilir olmasını sağlamak için tarım politikalarını yeniden şekillendiriyorlar.”
Türkiye’de de kentsel yapılaşmanın, iyi nitelikli araziler üzerinde yoğunlaştığını, tarım yapılan alanların daha düşük nitelikli arazilere doğru kaydığını belirten Bayraktar, “Hatta ülkemizde sanayi, çoğunlukla iyi nitelikli üretken araziler üzerinde kurulmuştur. Endüstriyel kuruluşların çevresindeki şehirleşme olgusu gelişmiş, üstün vasıflı tarım arazileri azalmış ve niteliklerinin bozulmasına neden olmuştur. Birlik olarak birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin imara açılarak, bu alanlarda sanayi ve yerleşim yerleri yapılmasını tam bir felaket olarak nitelendiriyoruz” dedi.
-Vali ve belediye başkanlarına rica; imara açmayın-
Tarım alanlarının imara açılması yerine mevcut yerleşim alanlarında kentsel dönüşüm projeleri yapılarak, insanların bu alanlarda ikamet etmelerinin sağlanması gerektiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Uygulanabilirliği olan tüm il ve ilçelerimiz için bu tür projeler geliştirilmeli, tarım alanlarının imara açılması zorlaştırılmalıdır. TZOB olarak; yayınladığımız genelgeyle Ziraat Odası başkanlarının, arazilerin tarım dışı kullanımın önlenmesinin takipçisi olmaları, Toprak Koruma Kurullarında etkin bir şekilde faaliyet göstermeleri, ikna çalışmaları netice vermediği takdirde yargıya başvurmaları gerektiğini ilettik. Bazı odalarımızın bu konuda başarılı olmuştur. Valiler ve belediye başkanlarına sesleniyorum, Türkiye toprak zengini değildir. Sizden rica ediyorum tarım arazilerini, meraları imara açmayın. Aksi takdirde hem doğal yaşam, hem bitkisel üretimimiz, hem de hayvancılığımız zarar görür.
Toprağın doğal ve özellikle yapay yollarla kaybını ya da niteliklerini yitirmesinin engellemesi, geliştirilmesi ve korunması için, Ziraat Odaları olarak, elimizden gelenin fazlasını yapmamız boynumuzun borcudur ve fevkalade önemlidir. Bunu yapamazsak tarımsal geliri ile hayatını kazanan biz çiftçiler ilk etkilenen olacağız. Toprağımızı gözümüz gibi koruyalım.”