-Dünya Gıda Günü…
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Ülkemizde tarım toprakları tehdit altında”
-“Tarım topraklarının, sürekli azaldığı bir ortamda, gıda güvencemizin zamanla sıkıntıya gireceğini söylemek kahinlik olmaz”
-“Birçok ülke kendi toprakları dışında tarım toprakları ararken, biz şuursuzca tarım topraklarımızı imara açıyoruz”
-“Ülkemizin gıda güvencesinin devamı isteniyorsa, insanlarımızın aç kalmaması isteniyorsa, elimiz kolumuz bağlanmamalı, tarım topraklarımız imarla elimizden alınmamalıdır”
-“Anadolu topraklarının en büyük belası olan erozyon, tarımsal üretime büyük darbe vuran etkenlerin en başında gelmektedir”
-“Dünya Gıda Günü’nün bu yılki sloganı aile çiftçiliği, hem gelişen, hem de gelişmekte olan ülkelerde, gıda üretiminde tarımın en temel unsurudur”
-“Önceliğimiz aile çiftçiliğini desteklemek olmalıdır”
-“TZOB olarak, ette ithalat lobisiyle verdiğimiz mücadelede, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın da verdiği destekle başarılı olduk. Et ithalatı yapılmaması çok olumlu bir gelişme olmuştur”
-“Dünyada üretilen gıdaların üçte biri ya bozularak ya da çöpe atılarak israf edilmektedir. Bu kadar dünyada aç varken, yapılan bu israfın kabul edilebilir bir durumu yoktur,
vicdanen de ahlaken de doğru değildir”
-“Yapılan ithalat ilk önce üreticiyi vuruyor. Tüketiciyi koruyalım derken üretimi baltalıyoruz. Önümüzdeki yıl biz üreticiyi tarladan kaçırdığımızda ülkemizin gıda
güvencesini tehdit ve tehlike altına sokarız. Buna gerek yok diye düşünüyorum”
-“İmara açılan toprakları biz ülkeyi karış karış gezdiğimizde görüyoruz. Batıya doğuya, kuzeye nereye giderseniz gidin.
Şehirlerimizde yapılaşmanın tamamen verimli araziler üzerinde olduğunu görürsünüz”
Ankara – 16.10.2014 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’de tarım topraklarının tehdit altında olduğunu bildirerek, “Tarım topraklarının tehdit altında olduğu, sürekli azaldığı bir ortamda, gıda güvencemizin zamanla sıkıntıya gireceğini söylemek kahinlik olmaz” dedi.
Bayraktar, 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla TZOB merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gıdanın önemi, açlık ve yoksullukla mücadele, tarımsal üretimde aile çiftçiliğinin yeri, gıda üretiminin sürdürülebilirliği açısından tarım toprakları, mera ve çayırların korunması gibi konularda değerlendirmelerde bulundu.
15 Ekim’in Dünya Kadın Çiftçiler günü, 16 Ekim’in de Dünya Gıda Günü olarak kutlandığını belirten Bayraktar, tarımda çalışan kadınların Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nü de kutladı. Tarımda istihdamın yarısını oluşturan kadınların, tarım sektörüne entegre edilmesi gerektiğini vurgulayan Bayraktar, “kadın çiftçilerimizin sorularını çözemezsek, eğitimini sağlayamazsak verimliliği yakalayamayız” dedi.
Dünya Gıda Günü’nün her yıl 16 Ekim’de, eş zamanlı olarak dünyanın birçok yerinde, çeşitli etkinliklerle kutlandığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“Gıda önemli. Yaşamın temel ihtiyacı. Kutlamanın amacı da dünyada yaşanan yetersiz beslenmeye ve özellikle açlığa duyarlılığı artırmak; dünyada gıda güvenliğine dikkat çekmektir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Gıda Günü için bu yıl, ‘Aile Çiftçiliği: Dünyayı Besle, Yeryüzünü Önemse’ sloganını ana tema olarak benimsendi.
Aile çiftçiliği; hem gelişen, hem de gelişmekte olan ülkelerde, gıda üretiminde tarımın en temel unsurudur. Açlık ve yoksullukla mücadele, gıda güvenliğinin ve beslenmenin sağlanması, geçimin kolaylaştırılması ve doğal kaynakların yönetimi, çevrenin korunması ve özellikle de kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınma açısından, aile çiftçiliği son derece önemli.
Hem dünyada hem de ülkemizde tarımsal üretimin büyük bölümü, aile çiftçiliği ve küçük ölçekli çiftçilik yoluyla yapılmaktadır. Ülkemizin gıda güvencesinin devamı açısından aile çiftçiliğinin vazgeçilmez bir konumda olduğu unutulmamalıdır. Önceliğimiz aile çiftçiliğimizi desteklemek olmalıdır.”
-“Büyük işletmeler, tek başlarına gıda güvencesini sağlayamazlar”-
Büyük tarım işletmelerinin, tek başlarına ülkemizin gıda güvencesini sağlayamayacaklarını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“Kar amacıyla çalıştıkları için yeterince kar elde edemedikleri durumda tarımdan çıkarlar. Sadece dünya piyasalarına dönük ve tek ürüne dayalı üretim yapan büyük uluslararası firmalar tarım için büyük risktir. Bunun örnekleri, Afrika, Latin Amerika, Güney Asya ülkelerinde görülmüştür. Tek ürüne dayalı üretim, bu ülkelerde açlık ve yetersiz beslenmenin ana nedenlerinden biridir. Aile çiftçiliğimiz, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği, istikrarın devamı açısından hayati konumdadır. Büyük işletmelerden çok daha fazla desteği hak etmektedir. Aile çiftçiliğimizi geliştirirsek, tarım topraklarının parçalanmasını önlersek, tarımda toplulaştırma yaparsak, verimliliği yakalarız, gelecekte de gıda güvencemiz riske girmez.
Her insan, kaliteli ve yeterli miktarda sağlıklı gıdaya ulaşabilmelidir. Bu onun hakkı, devletin de bunu sağlamak görevidir. Dünyada nüfus artışı ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi sebebiyle beslenme ihtiyacı artarak devam ediyor.
Son yıllarda yaşanan gelişmeler, dünyamızın çok zor bir süreçten geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. Tarım alanlarının giderek daraldığı, küresel ısınmanın önemli bir tehdit olduğu günümüz dünyasında, yeterli ve güvenli gıdaya erişim, tüm ülkelerin öncelikleri arasında bulunması şarttır.”
-“Dünyada 805 milyon insan aç ve yetersiz besleniyor”-
Günümüzde dünya çapında yaklaşık 805 milyon insanın aç ve yetersiz beslendiğine dikkati çeken Bayraktar, şunları söyledi:
“Dünyada beş yaşının altındaki her dört çocuktan biri yetersiz beslenmeye bağlı gelişim bozuklukları göstermektedir.
Türkiye nüfusunun 77 milyon olduğunu göz önünde bulundurursak, rakamın ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılır. Bu ortamda tarım sektörünün önemi daha da artmıştır. Gelişmiş ülkelerin bugün bulundukları noktaya tarım sektörüne verdikleri destekler ve yatırımlarla ulaştıkları bilinmektedir.
Biz de ülke olarak tarımsal üretimi artırmak ve üreticilerimizi desteklemek zorundayız. Dünyada tarım sektörü güçlü olmayan gelişmiş bir ülke olmadığını bilelim. İklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal afetler yanında, gelişmiş ülkelerin tarımsal ürün ticaretindeki korumacı politikaları, gıdaya olan talebin artması, tarımda girdi fiyatlarının yükselmesi, tarım sektörüne yeterli yatırımın yapılmaması, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması gibi birçok etken, dünyada açlık ve yetersiz beslenmeye neden oluyor.
Tarım kültürünün tam yerleşmemesi, iç çatışmalar, savaşlar, yaşanan güvenlik sorunları zaten yeterli tarımsal üretimi olmayan ülkelerde, gelir seviyesi düşük insanların yeterli gıdaya ulaşmasını iyice zorlaştırıyor.”
Türkiye’de 2013-2014 üretim yılının, doğal afetler açısından çok sıkıntılı geçtiğini, çiftçinin, 2013 yılı Ekim ayından itibaren kuraklık, Mart ayı sonunda görülen don zararı başta olmak üzere, dolu, fırtına, aşırı yağış, sel, su baskını gibi hemen hemen bütün doğal afetlerle uğraştığını belirten Bayraktar, “Üreticimiz, normalin dışındaki iklim koşulları yüzünden oluşan hastalıklarla da mücadele etmiştir. Buğday, arpa, çavdar ve yulaf üreticisi kuraklıktan, fındık, kayısı, elma, ceviz başta olmak üzere birçok meyve ve bazı sebze yetiştiricileri ise don zararı kaynaklı büyük kayıpları göğüslemek zorunda kaldı” dedi.
Üretim kayıpları ve girdi maliyetleri nedeniyle, üreticinin elde ettiği üründen yeterli gelir sağlayamadığını ifade eden Bayraktar, ürettiği ürünlerde aracıların fazla olmasının bu ürünlerin tüketicilere yüksek fiyatlarla ulaşmasına yol açtığını, aradaki makas kapatılamadığı için üreticinin ürettiğini, tüketici çok pahalı tüketmek zorunda kaldığını, çiftçiye imkanlar ölçüsünde verilen desteklerin artarak sürdürülmesi gerektiğini anlattı.
-“Tarım toprakları tehdit altında”-
Türkiye’de tarım topraklarının tehdit altında olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şöyle konuştu:
“Tarım topraklarının tehdit altında olduğu, sürekli azaldığı bir ortamda, gıda güvencemizin zamanla sıkıntıya gireceğini söylemek kahinlik olmaz.
Anadolu topraklarının en büyük belası olan erozyon, tarımsal üretime büyük darbe vuran etkenlerin en başında gelmektedir. Üretimde vazgeçilmez işlevine rağmen, ülkemizde toprağın korunmasına, özellikle de onu aşındırarak yok eden erozyona yeteri kadar önem verilmemektedir. Oysa, ülkemiz her yıl bir Kıbrıs adası kadar toprağını erozyon nedeniyle kaybetmektedir. Topraklarımız bir yandan erozyonla aşınıp taşınmakta, çoraklaşma ve drenaj yetersizliği nedeniyle yararlanılamaz duruma gelmekte, bir yandan da tarımsal amaçlar dışında kullanımlarla işgal edilmekte ve kirletilmektedir.
Tarım topraklarının sınırlı olduğu, artırılamayacağını açıkça söyleyebiliriz. Tüm tarımsal olanakları uygulayarak en yüksek verimi elde etmeyi amaçlayan, yoğun, intensif tarımda, topraktan ürün alınmasında azalan verim kuralı geçerlidir.
Bu ortamda elimizde tek koz, tarım arazilerimizin çok iyi korunması kalmaktadır. ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Güney Kore gibi ülkeler, kendi tarım arazilerini işlerken, Sudan, Uganda, Liberya, Gabon gibi Afrika ülkelerinde, Ukrayna, Rusya gibi Avrupa ülkelerinde, Pakistan, Tacikistan, Filipinler gibi Asya ülkelerinde çok geniş tarım arazileri kiralayıp, satın alarak üretim yapmaya çalışıyor. Çin, Ukrayna’nın alanının yüzde 5’ini, 3 milyon hektarını yıllık 2,6 milyar dolarlık bedelle kullanmak üzere anlaşma imzalamıştır.
Birçok ülke kendi toprakları dışında tarım toprakları ararken, biz şuursuzca tarım topraklarımızı imara açıyoruz. Ülkemizin gıda güvencesinin devamı isteniyorsa, insanlarımızın aç kalmaması isteniyorsa, elimiz kolumuz bağlanmamalı, tarım topraklarımız imarla elimizden alınmamalıdır.”
-“Et ithalatı yapılmaması, hayvancılığımız açısından en önemli konu”-
Hızla gelişen hayvancılık için en önemli unsurun, mera ve çayır alanları olduğunu, buna rağmen, mera alanlarının sürekli azaldığını vurgulayan Bayraktar, şunları söyledi:
“Hayvancılığımızın ucuz yem kaynağı, tarım topraklarında olduğu gibi hayvancılığımızın teminatı olan meralarımızın korunması da çok büyük bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
Et ithalatı yapılmaması, hayvancılığımız açısından en önemli konudur. 2008 ve sonrasındaki sıkıntının yeniden yaşanmaması, süt hayvanlarının kesime gitmemesi için et ithalatı yapılmamalıdır. Geçmişte yapılan ithalat, ülkemizden 3 milyar doları bulan dövizin yurtdışına gitmesiyle sonlanmıştır.
TZOB olarak, ette ithalat lobisiyle verdiğimiz mücadelede, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın da verdiği destekle başarılı olduk. Et ithalatı yapılmaması çok olumlu bir gelişme olmuştur.
-“Kurban Bayramı’nda söylediğimizde haklı çıktık. Üretici de
kurban kesen de sonuçtan memnun kaldı”-
Kurban Bayramı öncesi kurbanlık fiyatlarının yükselmediğini tespit ettik ve yeterli kurbanlık hayvan bulunduğunu, fiyatların makul seviyede olduğunu, ithalat yapılmasına gerek olmadığını ifade ettik. Söylediğimizde de haklı çıktık. Sonuçta, Kurban Bayramı’nda üreticimiz kurbanlıklarını elden çıkarmış, kurban kesenler de makul fiyatlarla kurbanlık bulabilmişlerdir. Hem üretici hem kurban kesenler sonuçtan memnun kalmıştır.
Fiyatlardaki bir miktar yükselmenin sebebi de başta yem olmak üzere, girdi maliyetlerindeki artıştır. Maliyetleri aşağı çektiğimizde fiyatların bir miktar azalacağı görülecektir.
Önemli olan üretimdir. Üretim arttığında halkımız uygun fiyatlarla et tüketme imkanına kavuşacaktır.”
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, hem mera ve çayır alanları hem de tarım alanlarının korunmasında belediye başkanlarına ve şehir plancılarına da büyük görev düştüğünü belirtti.
2013 yılında yapılan yasal düzenlemeyle, büyükşehir belediye sayısının 30’a yükseldiğini ve büyükşehir belediyelerinin sınırlarının, il sınırları olarak belirlendiğini bildiren Bayraktar, “Ülke tarımsal üretiminin büyük bölümünü üreten bu illerimizde, kırsal alanların sorumluluğu da büyükşehir belediyelerine verilmiştir. Gıdanın teminatı olan tarımın geleceği açısından, valilikler ve büyükşehir belediyeleri, tarım topraklarını, mera ve çayır alanlarını, ormanları, su kaynaklarını, doğal hayatı korumayı, en öncelikli işleri olarak görmelidir” dedi.
-“Dünya genelinde 1 trilyon dolar değerinde
1,3 milyar ton gıda israf ediliyor”-
Bir yandan açlık ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalık ve ölümlerden bahsederken, diğer yandan da bazı ülkelerde de aşırı beslenmeden kaynaklanan “obezite” hastalığının küçümsenemeyecek ölçülerde yaşandığını belirten Bayraktar, şöyle konuştu:
“Dünyada aşırı gıda tüketiminden dolayı 1,4 milyar fazla kilolu insan yaşamaktadır. Bu insanların yaklaşık üçte biri obezdir ve ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde, depolama imkanlarının yetersizliği ve gelişmiş ülkelerdeki aşırı israf nedeniyle dünyada üretilen gıdaların üçte biri ya bozularak ya da çöpe atılarak israf edilmektedir.
ABD ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde, üretilen gıdanın yaklaşık yüzde 40’ı, Avrupa Birliği’nde yüzde 30’u israf edilmektedir. Dünya genelinde değeri 1 trilyon dolar olan 1,3 milyar ton gıda israfa gitmektedir. Dünyada kullanılan suyun dörtte birinin hiç tüketilmeyen bu gıdaların üretiminde kullanıldığı göz önüne alındığında, konunun önemi ve boyutu ortaya çıkmaktadır. Bu kadar dünyada aç varken, yapılan bu israfın kabul edilebilir bir durumu yoktur, vicdanen de ahlaken de doğru değildir. Görüldüğü üzere dünyada yeterli gıda üretimi yapıldığı halde, bazı ülkelerde gelir seviyesi düşük insanlar yeterli gıdaya erişememektedir.
Dünyada açlık ve yetersiz beslenmenin ortadan kaldırılabilmesi veya azaltılabilmesi için öncelikle ve acilen gıda israfının önlenmesi konusunda ulusal ve uluslararası işbirliği yapılmalıdır.
Ülkemiz doğal kaynaklar bakımından zengindir. Tarım alanlarının elverişliliği ve ürün çeşitliliği ile gıda arzı ve sürekliliğini sağlama açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Dünyada yaşanan açık sorununun çözümüne katkı sağlayabilecek ender ülkelerden biri Türkiye’dir. Var olan bu potansiyelin tamamını sürdürülebilir bir şekilde kullanarak, olası krizlere karşı gıda güvencesini sağlamak zorundayız. Ülke olarak geleceğe yönelik üretim hedeflerimizi belirleyip, bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi amacıyla uygun tarım politikalarını ortaya koymalıyız.
Başka bir ifadeyle gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması için tarım sektörümüzün rekabet gücünün yüksek olması zorunludur. Amaç sadece yurt içi talebi karşılamak değil, üretim potansiyelimizi kullanarak gelişen dünya tarım ürünleri pazarından daha fazla pay almak olmalıdır.
Dünya Gıda Günü’nde tarımın ne denli önemli ve vazgeçilmez bir sektör olduğu bir kez daha hatırlanmalıdır.
Açlığın ortadan kaldırılabilmesi için; beslenme ve gıdaya yüzde 100 erişim sağlanmalı, iki yaşının altındaki çocuklar için beslenme çok daha önemsenerek bodurluk sorunu çözülmeli, gıda sistemleri sürdürülebilir hale getirilmeli, tarımda verimlilik artırılmalı, küçük çiftçiler için gelir en az iki katına çıkarılmalı, hasat sonrası kayıplar azaltılmalıdır.”
İnsanların yaşamına devam edebilmesi için gerekli gıdayı üreten çiftçilerin sesine kulak verilmesi gerektiğini bildiren, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nü kutlayan Bayraktar, konuşmasını “Tarımını ihmal eden ülkelerin geri kalmaya mahkum olacağı unutulmamalıdır. Bütün insanlığın barış ve huzur içinde yaşadığı, beslenme ve barınma sorununun olmadığı bir dünya dileğiyle” şeklinde bitirdi.
-Sorular-
Bayraktar, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı.
TZOB Genel Başkanı, “gündemde olan meyve fiyatlarında ki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soru üzerine, özellikle 2013 yılının Ekim ayından sonra kuraklık yaşadığını, bu kuraklıktan tahılların büyük ölçüde etkilendiğini bildirerek, “Bunu kabul etmek durumundayız. 2014 yılının Mart ayına geldiğimizde bir don felaketiyle karşı karşıya kaldık. Bu don felaketi sonucunda da bazı meyvelerimiz ve bazı sebzelerimiz zarar gördü. Meyve ve sebze üretimimiz oldukça zarar gördü. Sadece don felaketiyle kalmadı arkasından dolu aşırı yağışlar sel ve hortum gibi afetlere Türk çiftçisi maruz kaldı. Tabii bunun doğal sonucu olarak özellikle bazı meyvelerde üretimde bir gerileme yaşayacağımız görülüyor. Fiyatlarda ki bu yükselişi de doğal afetlere bağlıyorum” dedi. Bayraktar, bundan sonra da artış olup olmayacağına ilişkin soruyu da, “bundan sonra çok daha fazla bir artış beklemiyorum” şeklinde yanıtladı.
Şemsi Bayraktar, “gıda fiyatlarını düşürmek için bazı önlemlerden bahsediliyor. İthalat gibi. Vergilerin aşağı çekilerek. İthalatın önünün açılmasından bahsediliyor. Bunun tarıma ve çiftçiye etkisi ne olur. Bunun arkasında mısınız?” şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
“Biz bu ülkede ithalata şunun için karşıyız. Yapılan ithalat ilk önce üreticiyi vuruyor. Üreticiyi vurduğunda üretimi olumsuz etkiliyor. Tüketiciyi koruyalım derken üretimi baltalıyoruz. Tüketiciyi de yeterli ölçüde koruyamıyoruz. Bunu biz hayvan ithalatında gördük. Dedik ki ‘ithalat yapmayın, üretim belli bir noktaya gidiyor’. Bakın kurbanı nasıl rahat yaşadık. İthalat yapılmadı. Hayvan fiyatları makul bir seviyede seyretti. Kurbanlık almak isteyenler makul fiyattan kurbana ulaştı. Üretici de memnun kaldı. Bugün diğer ürünlerde de ithalata başvurduğumuzda bu üretimi baltalar. Önümüzdeki yıl biz üreticiyi tarladan kaçırdığımızda ülkemizin gıda güvencesini tehdit ve tehlike altına sokarız. Buna gerek yok diye düşünüyorum.”
-“Toprak Kurullarında kamu yararı maalesef esnetiliyor”-
Bayraktar, “Az önce bahsettiğiniz tarım topraklarının şuursuzca imara açılması konusunda elinizde bir veri var mı? İmara açılan tarım topraklarının oranı nedir?” şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı:
“İmara açılan toprakları biz ülkeyi karış karış gezdiğimizde görüyoruz. Şehirleri gezdiğimizde bütün yapılaşmanın verimli tarım arazileri üzerinde olduğunu görüyoruz. Gayet açık ve net gidin bir şehire hangi şehire giderseniz gidin. Konya’ya gidin, Aksaray’a gidin, Ege’de Muğla’ya gidin, Aydın’a gidin. Batıya doğuya, kuzeye nereye giderseniz gidin. Şehirlerimizde yapılaşmanın tamamen verimli araziler üzerinde olduğunu görürsünüz. Ama bir şey daha görürsünüz. O şehirlerde yerleşim alanlarını kuranların verimli tarım arazilerinde yapılaşmaya gitmediğini de görürsünüz. Hepsi evlerini verimli olmayan arazilerde kurmuşlar. Ama sonra yerleşenler verimli arazileri imara açmak suretiyle yerleşmişler.
Biliyorsunuz Toprak Koruma Kanunu var. Bir de Toprak Kurulları var. Toprak Kurullarında kamu yararı diye bir madde var. Bunu maalesef esnetiliyor. Kamu yararı diyerek bazı verimli tarım arazilerini imara açılıyor. Biz bunu çok yanlış görüyoruz. Ben Türkiye’nin her tarafına gittiğimde, değerli valilerimize ve belediye başkanlarımıza oradan sesleniyorum. Veya birebir görüşmelerimizde de söylüyorum. Cenabı Allah bu toprakları bize üretim yapalım, insanları besleyelim diye bahşetmiş. Bu toprakları başka bir maksatla kullanamayız. Ve bu topraklar bizim için üstü açık bir fabrika. Biz fabrika üstüne yapılaşma yapamayız. Fabrika üstüne fabrika yapamayız. Bunu kendilerine hatırlatıyorum. Bunun vebali vardır. Gelecek nesillerimizin istikbali ile oynamaya da kimsenin hakkı yoktur. Gıda, enerji ile beraber önemli ve öncelikli bir sektör haline gelmiştir. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda gıda üretimi önemli bir sektör haline gelmiştir. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda gıda sektörü çok önemlidir. Gıda sadece çiftçimizin değil. Ülkemizin zenginliğine katkı sağlayacaktır. Bunu niye geç anlıyoruz. Bunu niye anlamakta zorlanıyoruz. Bunu dünya anlamış. Afrika’ya gidiyor, Asya’ya gidiyor, toprak kapmaya çalışıyor. Toprak kiralıyor. Kendi ülkesinin gıda güvencesini sağlamanın yanında dünya ticaretinde önemli rol oynamak suretiyle ülkesine para kazandırmak gelirine katkı sağlamaya çalışıyor. Biz bu şartlar altında verimli topraklarımızı nasıl imara açarız? Fabrikalar verimli araziler üzerinde, inşaatlar verimli araziler üzerinde. Çayır ve meralarımızı korumamız lazım. Bu hayvancılığımız için fevkalade önemli. Bunları ıslah ederek, hayvancılığımıza açmamız gerekirken bunları imara açamayız. Bu vebal getirir. Biz bu manada uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz. Bu uyarılarımız önemli. Neticede alıyoruz. Oda başkanlarımıza bu konuda uyarıda bulunduk. ‘Dikkatli olun. Bunlara müsaade etmeyin’ dedik. Onlarda toprak kurullarında görev yaparken bu konuda dikkatli oluyorlar.”
İnsanların yaşamına devam edebilmesi için gerekli gıdayı üreten çiftçilerin sesine kulak verilmesi gerektiğini bildiren, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nü kutlayan Bayraktar, konuşmasını “Tarımını ihmal eden ülkelerin geri kalmaya mahkum olacağı unutulmamalıdır. Bütün insanlığın barış ve huzur içinde yaşadığı, beslenme ve barınma sorununun olmadığı bir dünya dileğiyle” şeklinde bitirdi.