-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
-“Tarımın et ve sütte bir müdahale kurumu kurulması
ve miras hukuku gibi iki önemli sorunu bulunuyor”
-“TZOB olarak beklentimiz, Et ve Balık Kurumu
bünyesinde oluşturulması düşünülen bu kurumun
kuruluş çalışmalarının tamamlanıp, bir an önce faaliyete
geçirilmesidir”
-“Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın miras hukuku
konusundaki çalışmalarının yeterince destek bulamadığını
görmekteyiz. Bakanlığın bu konuda Başbakanlığın desteğine
ihtiyacı var”
-“TZOB olarak, miras hukuku ve arazi toplulaştırmasıyla ilgili
her türlü çalışmayı sonuna kadar destekliyoruz”
Ankara – 20.12.2012 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımın et ve sütte bir müdahale kurumu kurulması ve miras hukuku gibi iki önemli sorununun bulunduğunu bildirerek, “Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak beklentimiz, Et ve Balık Kurumu bünyesinde oluşturulması düşünülen bu kurumun kuruluş çalışmalarının tamamlanıp, bir an önce faaliyete geçirilmesidir” dedi.
Bayraktar, “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın miras hukuku konusundaki çalışmalarının yeterince destek bulamadığını görmekteyiz. Bakanlığın bu konuda Başbakanlığın desteğine ihtiyacı var. TZOB olarak, miras hukuku ve arazi toplulaştırmasıyla ilgili her türlü çalışmayı sonuna kadar destekliyoruz” diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ı Başbakanlık Resmi Konut’ta kabul ederek bir süre görüştü. Bayraktar, görüşmede, Başbakan Erdoğan’a TZOB tarafından hazırlanan “Tarımın Sorunları ve Çözüm Önerileri” ile ilgili raporu sundu.
Tarımın, Türkiye için stratejik ve önemli bir sektör olduğunu, Gayri Safi Yurtiçi Hasılada azalmakla birlikte bu yılın ilk 9 aylık verilerine göre yüzde 8,2’lik paya sahip olduğunu, istihdamın içinde de tarımın payının yüzde 25,5’i bulduğunu bildiren Bayraktar, raporda şu konulara değindi:
“Ekonomik kriz dönemlerinde tarım sektörü, köyden kente göçü tersine çevirebilecek bir güce sahiptir. Bu nedenle de ekonominin adeta sigortasıdır. Ülkemizde tarım, bu yılı da dahil ettiğimizde son 9 yılın 8’inde pozitif büyüme göstermiştir. Ancak tarımda çalışanlar büyümeden yeterince pay alamamaktadırlar. Bu nedenle tarım sektörü mutlaka desteklenmedir.
Hayvancılığımızın gelişmesine ve sorunlarının çözümlenmesine önemli katkı sağlayacağına inandığımız ve her platformda dile getirdiğimiz hayvancılık sektöründe müdahale kurumunun oluşturulmasıyla ilgili talebimizi dikkate alınmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Ancak, böyle bir kurumun kurulmasıyla ilgili çalışmalar, Hazine Müsteşarlığı ve Kalkınma Bakanlığı’nda tıkandığı anlaşılıyor. Hazine Müsteşarlığı ve Kalkınma Bakanlığı’nda sorun olduğu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın müdahale kurumunu kurma konusunda zorlandığı görülüyor.
Türkiye’de artık şunun çok net anlaşılması gerekmektedir; piyasayı düzenlemeden, piyasada istikrar sağlamadan sektöre aktarılacak her kaynak istenilen yerlere ulaşamayacaktır. O nedenle ülkemizde öncelikle hayvancılıkta piyasa düzenin ve bunu hayata geçirebilecek müdahale kurumunun oluşturulması, bütçeden bu piyasa düzenine yönelik paranın ayrılması ve kaynağın burada kullanılması gerekmektedir. Bu sayede üretim daha güçlü temeller üzerinde devam ettirilebilecek, üreticiler önlerini görerek üretim yapabilecekler, yatırım kabiliyetlerini geliştirebilecekler, geleceğe daha güvenle bakabileceklerdir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak beklentimiz, kamuoyuna çalışmaların başlatıldığı yönünde deklare edilen ve Et ve Balık Kurumu bünyesinde oluşturulması düşünülen bu kurumun kuruluş çalışmalarının tamamlanıp, bir an önce faaliyete geçirilmesidir.”
-Miras hukuku-
Tarım arazilerinin bölünmesinin önüne geçilememesi, tarımsal işletmeleri güdük, verimlilikten uzak, cılız işletmeler haline dönüştürdüğünü, Türkiye’de 3 milyon işletmenin 22 milyon parselde üretim yaptığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“İşletme bazında ortalama tarımsal alan 50-60 dekarken, Avrupa ülkelerinde bu rakam 400-500 dekarlara çıkmaktadır. Diğer bir ifade ile tarım toprakları, miras hukukundan kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle, üzerinde karlı işletmeler kurulmasına olanak vermeyecek ölçüde küçük parçalara ayrılmıştır. Bunun sonucunda, tarım alanları ekonomik kullanım sınırının altına düşmüştür.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ‘yılda 1 milyon hektar arazi toplulaştırılması’ hedefine bağlı kalarak arazi toplulaştırılması çalışmasının öncesinde, tarım arazilerimizdeki bölünmelerin önlenmesine yönelik miras hukuku ile ilgili yasa değişikliğine yönelik çalışmaların yapılması işletmelerimizin verimli işletmeler haline dönüşmesini sağlayacaktır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konudaki çalışmalarının yeterince destek bulamadığını görmekteyiz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konuda Başbakanlığın desteğine ihtiyacı vardır. TZOB olarak miras hukuku ve arazi toplulaştırmasıyla ilgili her türlü çalışmayı sonuna kadar destekliyoruz.”
-Tarımsal destekler ve girdiler-
Bayraktar, havza bazlı fark ödemesinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından resmi olarak yayınlanacak il bazında ortalama ürün verim rakamları esas alınacağını, aynı ilin ilçelerinde çok farklı oranlarda verim alınacağı düşünüldüğünde ortalamanın üzerinde verim elde eden üreticilerin mağdur olacağını belirtti. Bu nedenle adı geçen uygulama tebliğinde ilçe verimlerinin göz önüne alınması yönünde değişikliğe gidilmesi gerektiğini vurgulayan Bayraktar, raporda şu konulara değindi:
“Destekleme bütçesi 5488 sayılı Tarım Kanununa uygun olarak artırılmalıdır.
- Tarımda üretim maliyetinin düşürülmesi için girdi destekleri artırılmalı özellikle gübre, mazot ve ilaç gibi temel girdilerdeki KDV oranı düşürülmelidir.
- Daha önce uygulanan Doğrudan Gelir Desteğinden herhangi bir vergi alınmamaktaydı. Desteklerde sadece isim değiştiği olmuştur. Bu nedenle Maliye Bakanlığı’nın şuanda verilen desteklerden almış olduğu yüzde 4 oranındaki stopajın kaldırılması gerekmektedir.
- Ülkemizde tarımsal destekler Çiftçi Kayıt Sistemi üzerinden yapılmaktadır. Halen bu kaydın şartlarını yerine getiremeyen pek çok çiftçi ve üzerinde tarımsal faaliyet gösterilen arazi desteklerden faydalanamamaktadır. Tarımsal faaliyette bulunan tüm çiftçilerin bu kayda girmesi sağlanmalıdır.
- Fındıkta uygulanan 2012 yılında sona eren alan bazlı destekler devam etmelidir.”
-Ürünler-
Üreticinin gelirlerinin artırılması, piyasa spekülasyonlarının önlenmesi, sanayiciye zamanında ve uygun nitelikte hammadde temin edilmesini sağlayan lisanslı depoculuk, özellikle fındık, pamuk, buğday başta olmak üzere diğer ürünlerde yaygınlaştırılması gerektiğini bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“Toprak Mahsulleri Ofisi’nce (TMO) stratejik ürünümüz buğdayda belirlenen müdahale alım fiyatları, Birliğimizin belirlediği ürün maliyetinin altında gerçekleşmiştir. Bu nedenle TMO’nun çiftçimizi mağdur etmeyecek bir müdahale alım fiyatıyla piyasaya erken girmesi oldukça önemlidir. Dünya gıda fiyatlarının arttığı son dönemde stratejik ürünümüz buğdaydan üreticimizin kazanması, üretimden vazgeçmemesi için önem arz etmektedir.
İhracatımızın yüzde 26’sını karşılayan tekstil ve hazır giyim sanayinin ihtiyacı olan pamuğun ekim alanlarında önemli azalmalar görülmektedir. Bu nedenle net ithalatçı konumuna düşen ülkemizin 2012’deki pamuk ithalatı yaklaşık 1 milyar doları bulmuştur. Maliyeti yüksek olan pamuktan para kazanamayan üreticilerimiz, getirisi daha fazla olan ürünlere kaymaktadır. Ülkemizin ‘kendine yeten ülke’ konumuna gelmesi için verilen desteklemeler artırılarak devam edilmelidir.
Çay-Kur’un kota miktarlarının düşük olması nedeniyle çiftçi, çayının önemli bir bölümünü özel sektöre satmak zorunda kalmaktadır. Özel sektör de çay fiyatlarını çok fazla düşürmekte, ödemeleri geciktirmektedir. Sektörü zora sokan kaçak çay girişi önlenmelidir. Yaşlanmış çay ocaklarının bir program dahilinde vakit geçirilmeden gençleştirilmelidir.
Son yıllarda ülkemiz baklagil üretim ve ihracatında azalma görülmektedir. Bu ürünlerde üretim maliyetlerinin azaltılması, pazarlama sorunlarının çözülmesi gerekir. Azalan baklagil üretiminin artırılması, üretimden vazgeçen üreticilerin yeniden baklagil üretimine yönlendirilmesi için prim desteği artırılmalıdır. Özellikle hasat dönemlerinde baklagil ithalatına kesinlikle izin verilmemelidir. Kurulan Ulusal Baklagil Konseyi aktif hale gelmelidir.
2012–2013 sezonu için zeytinyağı üretim maliyeti kilogram başına 6,38 lira iken üretici satış fiyatı 4,5 liradır. Son birkaç sezonda fiyatlar kilogramda 4 lira dolaylarında gerçekleşmiştir. 2012 yılı için prim tutarı 50 kuruştur. Verilen destekler olumlu karşılanmakla birlikte, Avrupa Birliği’nde üreticilere kilogram başına verilen yaklaşık 1 Avro’luk destekle karşılaştırıldığında yetersiz kalmaktadır. Prim sistemine devam edilmeli, primler üretim maliyeti dikkate alınarak belirlenmelidir. Sofralık zeytine de pirim verilmelidir. Tanıtım faaliyetleriyle iç tüketim artırılmalı, ihracatta yeni pazarlar bulunmalı, tanıtım ve pazarlama stratejilerinin geliştirilmesiyle de hedef pazarlar değerlendirilmeli, stok müessesi oluşturulmalıdır. Her ne ad altında olursa olsun zeytin ve zeytinyağı ithalatına izin verilmemelidir. Zeytinliklerimizin mevcudiyetine devam etmesi ve korunması bakımından, konut, turizm, sanayi ve madencilik alanı olarak kullanılması engellenmelidir.
Maliyet yüksekliği narenciye üreticilerimizi de zorlamaktadır. İhracat iadeleri sezon öncesinde açıklanmalıdır. İyi tarım uygulamaları kapsamında üretim yapan üreticiye ihracat aşamasında da destek verilmelidir. Narenciye üreticilerinin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan düşük faizli kredi borçları yapılandırılmalıdır.
Patatese ton başına 30 dolar ihracat iadesi verilmesi olumlu karışlanmakla birlikte miktar yetersizdir. Patates üretici satış fiyatları kilogramda 20-25 kuruş düzeyinde olup, maliyetin altındadır. Taze patates için verilen ihracat desteği artırılmalı ve her yıl düzenli olarak verilmesi sağlanmalıdır. Analiz ücretlerinin düşürülmesi sağlanmalıdır. 2011 sezonunda üreticilerimizin elinde patates kalmıştır. Aynı sorununun bu üretim sezonunda yaşanmamasını teminen gerekli tedbirlerin bugünden alınması önem arz etmektedir. Bu amaçla, iç talebin artırılması için, toplu gıda tüketiminin olduğu cezaevlerinde, yemekhanelerde çıkarılan yemek menülerinde yüksek besleyici değere sahip patatese daha fazla yer vermek suretiyle üretimin değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Patates üreticilerinin kredi ve elektrik borçları ertelenmelidir.
Genel itibarıyla fiyatlar domateste bir miktar düşük seyretmektedir. Her yıl Aralık-Mayıs döneminde verilen ihracat iadeleri Kasım-Haziran olarak düzenlenmelidir. Domates üreticilerinin daha kolay kredi kullanmaları sağlanmalıdır.”
-Hallerle ilgili yasa-
Hallerle ilgili 5957 sayılı kanunun yönetmeliklerinde bildirimde bulunulabilmesi için Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı olma zorunluluğu getirildiğini bildiren Bayraktar, 2014 Ocak ayına kadar geçiş süreci tanınsa da, süre bitiminde ÇKS’ye kayıt olamayan üreticilerin ürün sevkıyatında zorluklarla karşılaşacaklarını belirtti. Çiftçi Kayıt Sistemine elinde olmayan nedenlerle kayıt olamayan üreticilerden ürün teslimlerinde ÇKS şartı aranması nedeniyle bildirimciler tarafından bildirimde bulunulamayacağından hal rüsumu toptan satış bedelinin yüzde 25’i oranında cezalı olarak alınacağını vurgulayan Bayraktar, “Bu durum bir nevi üreticilerin ürününü pazarlayamaması anlamına gelmektedir. Elinde olmayan nedenlerle ÇKS kaydı yaptıramayan üreticilerimizin ürünlerine dair bildirimciler tarafından bildirimde bulunulması sağlanmalı, yönetmelikte bu doğrultuda gerekli değişiklikler yapılarak üreticilerimizin mağdur olması engellenmelidir” dedi.
-Düşük faizli kredi kararına sigorta zorunluluğu eklenmesi-
Bu yıl düşük faizli kredi kararına sigorta zorunluluğunun eklenmesinin çiftçilerin kredi kullanımında maliyet artışına neden olduğunu bildiren Bayraktar, raporunda şu konulara değindi:
“Ziraat Bankası üreticilere kredi kullandırırken sigorta zorunluluğu getirmektedir. Üreticinin sigorta yaptırabilmesi için ÇKS kaydı olma zorunluluğu olduğundan ÇKS kaydı olmayan çiftçilerimiz kredi kullanamamaktadır.
Hayvancılıkta birçok hastalığın sigorta kapsamında olmaması nedeniyle söz konusu hastalıklardan hayvanları ölen çiftçiler zarar etmekte bu nedenle de sigorta yaptırmak istememektedir.
Bu yıl Ziraat Bankası kullandırdığı kredi limitlerine sınır getirmiştir. Bu nedenle üreticiler ihtiyacının altında düşük faizli kredi kullanabilmektedirler. Bu durum çiftçilerimizi yüksek faizleri ile diğer özel bankalara yönlendirmektedir. Düşük faizli kredi kararının amacına ulaşabilmesi için kredi limitleri artırılmalıdır.
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri düşük faizli kredilerde kredilerden vadesi bitene kadar her yıl yüzde 1 oranında alınan komisyon kaldırılmalıdır.
2012 yılında da geçmiş yıllarda çeşitli nedenlerle borcunu ödeyememiş üreticiler ile krediye karşılık istenen teminatları bulamayan üreticiler, Ziraat Bankası’ndan kredi alamadığından faiz oranı yüzde 15-25 arasında değişen diğer özel bankalara yönelmek zorunda kalmışlardır. Üreticilerin özel bankalara olan borçları da yapılandırılmalıdır.
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçlarının ertelenmesine yönelik kararlar, bu kurumlara borcu olan çiftçileri memnun etmekle birlikte tarımsal kredi kullandıran diğer bankaları kapsamadığı için yeterli olmamaktadır.
Ziraat Bankası ve TKK aracılığıyla uygulanan sübvansiyonlu kredi, diğer kamu bankalarını da kapsamalıdır. Bu uygulama ile Ziraat Bankası ve TKK üzerindeki fazla yük kaldırılmalı, üretici daha rahat düşük faizli kredi kullanabilmelidir.”
Doğal afetlerden zarar gören üreticilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan düşük faizli kredi kapsamındaki borçlarının yüzde 5 faiz eklenmek suretiyle ertelendiğini hatırlatan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Ancak üreticilerimizin önemli bir kısmı bu Kararnameden faydalanamamıştır. İl/İçe Hasar Tespit Komisyonu çalışması yapılmadığı için de afetin olduğu dönemde zarar oranının belirlendiği kişisel tespit yapılmamış ve tutanak tutulmamıştır. Erteleme kararı ise sadece düşük faizli kredi kullanan üreticileri kapsaması nedeniyle bu kapsam kapsamı dışında kredi kullanan üreticilerimizin borçları ertelenmemiştir.
1 Ocak 2012 tarihinden önce takibe düşmüş, yapılandırılmış borçlar kapsam dışı kalmıştır. Üretici taksitini ödeyemeyecek duruma düşmüştür. Kullanılan kredilerin tümünü kapsayacak şekilde, afete maruz kalan bütün üreticilerimizin borçlarının faizsiz ertelenmesi, tarımsal üretimin devamı bakımından büyük önem arz etmektedir.
SGK prim borçlarını da ödeyemeyen üreticilerimiz bulunmaktadır. Primlerini ödeyemeyen üretici sağlık güvencesinden de faydalanamamaktadır. Ayrıca, elektrik borçları nedeniyle üreticilerimiz de sıkıntı yaşamaktadır. Üreticilerimizin, kredi, SGK prim ve elektrik borçlarının ertelenmesi rahat bir nefes almalarını sağlayacaktır.”
Bayraktar, son 2,5 yıllık dönemde 2,7 milyar doları aşkın damızlık hayvan, canlı hayvan ve et ithalatı yapıldığına dikkat çekerek, “Bugün itibariyle ithalatın iç üretime zarar verdiği artık net olarak görülmüştür. Bu nedenle üreticileri koruma ve yapılan ithalatı azaltmaya yönelik gümrük vergilerinin artırılması kararını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.
-Kaba yem sıkıntısı-
Artan yem fiyatlarıyla birlikte yüksek maliyetli bir üretim sürecine girildiğini, üreticilerin zaten zor bir süreçten geçerken, ülkeye ucuz canlı hayvan ve hayvansal ürünün girişini kolaylaştıracak her türlü eylemin, ülke üretimini daha da sıkıntıya sokacağını vurgulayan Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Ülkemizin kaba yem sıkıntısı hala devam etmektedir.
Bu sorunun çözülmesi için önerilerimiz şöyledir:
- Kaba yemde ithalat kararı soruna kalıcı çözüm getirmeyecektir. İthalatın zorunlu hale gelmesi durumunda ise, alımların toplu şeklide yapılarak uygun fiyattan temini ve dağıtımı yönünde çözümler üretilmeli,
- Hayvan yetiştiricilerinin vadesi gelen kredi borçları, yaşanan şartlar ve sektörden muhtemel kopmalar da dikkate alınarak bir yıl ertelenmeli,
- Yem bitkileri üretimine verilen destekler artırılmalı,
- Meralar, tespit, tahdit ve tahsis çalışmaları tamamlanmalı, bir an önce münavebeli otlatmaya geçilerek çiftçilerin kullanımına hazır hale getirilmeli,
- Ani fiyat dalgalanmalarını önlemek için Avrupa Birliği’nde olduğu gibi "kaba yem ortak piyasa düzeni" kurulmalı, piyasayı gerektiğinde düzenleyecek mekanizmalar kontrol edilmelidir.
Hükümetimizin geçen yıl uyguladığı her gün 7,2 milyon okul çağındaki çocuğa 200 mililitre süt dağıtımı eleştirilere ve tartışmalara rağmen başarılı bir şekilde yürütülmüştür. Eğitim öğretim yılının ikinci yarısında haftada 3 gün, 200 mililitre süt dağıtılacağına karar verilmiştir. TZOB olarak uygulama döneminde de belirttiğimiz üzere, bu programı çok önemsiyor ve atılan bu olumlu adımı sonuna kadar destekliyoruz.”
-Elektrik-
Bayraktar, elektrik fiyatlarındaki artışın üreticileri zorladığını, 2007 yılında 13,5 kuruştan elektrik alan üreticinin, bugün 30,3 kuruştan elektrik aldığını, elektriğin fiyatı 2007-2012 döneminde yüzde 124,4 arttığını bildiren Bayraktar, “Çiftçinin elektrik borçları faizsiz ertelenmeli, özel şirketlerine olan elektrik borçları yapılandırılmalı, fatura tahsilatı aylık değil, hasat dönemine denk gelecek şekilde, yılda iki kez yapılmalı, birim fiyatın düşürülmesi bakımından; elektrikte uygulanmakta olan yüzde 18 KDV, tarımda kullanılan elektrikte yüzde 1’e indirilmeli; yüzde 2 TRT payı kaldırılmalı, seralar ve hayvancılık işletmelerinin daha düşük fiyatla elektrik temin edecekleri bir abone grubu oluşturularak indirimli tarifeden elektrik almaları sağlanmalıdır” dedi.
Bayraktar, tohumculuk sektörümüzün teknolojik olarak dışa bağımlılığının azaltılması ve yerli teknoloji kullanımının yaygınlaştırılması amacıyla araştırma ve geliştirmeye yönelik çalışmalara hız verilmesinin son derece önemli olduğuna, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için yeterli kaynak ayrılması, tohumculuk sektörünün mutlaka Ar-Ge altyapısını kurması yönünde özendirilmesi gerektiğini dikkat çekti.
2012 yılında tohumluk fiyatlarında yüzde 22 ile yüzde 29 arasında artış meydana geldiği bilgisini veren Bayraktar, “Çiftçilerimizin daha uygun fiyatla tohum temin edebilmesi için sebze tohumluklarında ve sebze fidelerinde uygulanmakta olan KDV’nin diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmesi gerekmektedir. Sertifikalı tohumluk kullanımının yaygınlaştırılması için verilen desteklere artırılarak devam edilmelidir” dedi.
Bayraktar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca tarım ilaçlarının reçeteyle satış kararı yerinde olmakla birlikte, yayımlanan son yönetmelikle odalarımızın teknik elemanlarının reçete yazma yetkisinin kaldırılması nedeniyle üreticimiz ilaç almakta sıkıntı çektiğini, yönetmelikte yapılacak değişiklikle odaların teknik elemanlarının kendi üyelerine reçete yazma imkanının yeniden getirilmesi gerektiğini kaydetti.
Tarım sektöründe çalışan kadınların da sosyal güvenlik primlerinin yüzde 60’nın devlet tarafından karşılanmasının istihdam edilen kadınların sosyal güvenlik kapsamına alınmasını kolaylaştıracağını bildiren Bayraktar, “Söz konusu desteğin verilmesi durumunda, kadın çiftçilerimizin sağlık harcamaları eşleri yerine, kendi sigortalarınca karşılanacağından, desteğin büyük kısmı devlete geri dönecek, kayıt dışılık da önlenecektir. Doğum borçlanması, emeklilik, malullük ve ölüm halinde sigorta primi ödeme gün sayısındaki tarım sigortalıları aleyhine olan eşitsizlik giderilmelidir” dedi.
Küçük işletmelerin çok yoğun olduğu Türkiye’de tarımsal yapıda ekonomik bazda örgütlenmenin yetersiz kaldığını belirten Bayraktar, üreticilerin diğer ülkelerde olduğu gibi başta tarımsal kooperatifler olmak üzere ekonomik bazda güçlü ve fonksiyonel örgütlenmelerinin gerçekleştirilmesinin gerekli olduğunu kaydetti.
Türkiye’de üretici örgütlenmesinin değişik kanunlara göre yapıldığını bildiren Bayraktar, “ülkemizdeki tarımsal örgütlenme yapısının masaya yatırılarak yetki ve sorumlulukların yeniden belirlenmesi ve bunun devamında da AB’ye üyelik aşamasında güçlü bir yapılaşma ile daha fonksiyonel bir hale getirilmesi gerekmektedir” dedi.
-Yağışlar-
Yurt genelinde son günlerde meydana gelen aşırı yağışların yer yer afetlere yol açtığını bildiren Bayraktar, şu konulara değindi:
“Tarım alanları, evler, ahırlar sular altında kalmıştır. Çanakkale İlimizde Aralık ayı başında meydana gelen aşırı yağışlar ve sel felaketi nedeniyle Bayramiç, Ezine ilçeleriyle merkeze bağlı Kumkale beldesinde ekili buğday, arpa, mısır alanları, zeytinlikler, sebze bahçeleri, meyve bahçeleri, sulama sistemleri zarar görmüş, birçok büyük ve küçükbaş hayvan telef olduğu gibi, ahırlardaki yemler zayi olmuştur.
Büyük oranda zarar gören bir diğer ilimiz ise Balıkesir olmuştur. Ayvalık, Edremit, Burhaniye ilçelerinde zarar meydana gelmiştir. Ayvalık ilçemizde 2 gün boyunca devam eden aşırı yağışlar zeytinlerin dökülmesine yol açmış, dökülen zeytinler de sürüklendiği için toplanamamıştır. Yağışlar verimli toprakları da sürükleyip götürmüştür. Edremit ilçemizde ise daha çok yaşamsal alanlarda zarar meydana gelmiş olup, zeytinliklerde de bir miktar dökülme olmuştur. Burhaniye ilçemizde ise yeni ekim yapılan buğday alanları aşırı yağışa maruz kalmıştır. Meydana gelen dolu nedeniyle açıkta yetiştirilen sebzeler zarar görmüş, zeytinlerde dökülme meydana gelmiştir.
Edirne Havsa ilçesinde de Yolageldi köyünde de tarlalarının duble yol çalışması nedeniyle sular altında kaldığı belirtilmiştir.
Antalya Gazipaşa ilçemizde meydana gelen hortum seralara ve ürünlere büyük zarar vermiştir. Üreticilerimizin ihtiyaç duyacakları finansman ihtiyacının karşılanabilmesi bakımından da kredi veren kuruluşlarca gereken kolaylık sağlanmalı, borçları ertelenmeli, çiftçinin zararı karşılanmalıdır.
Tarım sigortalarında arzu edilen seviyeye ulaşılamamıştır. Tarım sigortasında istenilen düzeyde artışın sağlanamamasının nedenleri arasında, tarımsal üretimde çiftçilerimizi mağdur eden bazı risklerin kapsamda olmaması, hayvancılıkta kapsamdaki hastalıkların yeterli olmaması, yüzde 50 prim desteğine rağmen sigorta bedellerinin yüksek olması, eksperlerin raporlarına güven duyulmaması, muafiyet ve müşterek sigorta oranlarının yüksekliği ile zarar durumunda tazminatın az ödenmesi başta gelmektedir.
Bu nedenle tarım sigortasında prim bedelleri düşürülmeli, muafiyet ve müşterek sigorta oranları yeniden belirlenmeli, üreticileri sigorta yaptırmaya teşvik edici tedbirler alınmalı, eksperlerin çalışması gözden geçirilmelidir. Kuraklık ile tarla ürünlerinde yaşanan don en kısa zamanda sigorta kapsamına alınmalıdır. 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu ile 2090 sayılı kanun üreticilerin karşılaştığı tarımsal risklere karşı korunmasına yönelik birbirini tamamlayıcı kanunlardır. Bu amaçla sigorta kapsamına girmeyen riskler için 2090 sayılı kanun gözden geçirilerek ihtiyacı karşılar hale getirilmelidir. Özellikle çilek meyve olarak nitelendirilip halen 6 ay olan poliçe süresi 9 aya çıkartılmalıdır.”