-Bayraktar’ın basın toplantısı…
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Tarım sektöründe ülkemizin gerçeklerini de kabul etmeliyiz. Bu sektörde serbest piyasa koşulları oluşmamıştır. Önemli tarım ürünleri olan ette, sütte, buğdayda, mısırda, pirinçte, baklagillerde, fındıkta, sebze, meyve ve diğer bazı ürünlerde ya tekelleşme ya da spekülasyonlar görülebilmektedir”
-“Bu düzen değişmelidir. Bu düzeni değiştiremezsek, üreticimizi ve gençlerimizi tarlada tutamayız. Göç olur, büyükşehirler yaşanmaz hale gelir. Tüketicimiz pahalı yer, insanlarımızın sağlıklı beslenmesine engel oluruz”
-“Tarım topraklarımız boş kalır. Gıda ve tarımda ithalatçı bir ülke haline geliriz. Sonuç olarak, gelecek nesillere tarımda bir enkaz devrederiz”
-“Bu düzenin değişmesi için sektörde kullanacağımız en önemli enstrümanlar Et ve Süt Kurumu ile Toprak Mahsulleri Ofisi’dir. Bu iki kurum, üreticiden mal almalı ve spekülasyonları önlemek üzere piyasaya mal vermelidir”
-“Benim üreticim 7 ayda ve bin bir emek sarf ederek sadece 498 lira kazanırken, marketin, kasabın aynı karkastan 2-3 bin lira kazanması hiçbir şekilde kabul edilemez”
-“Depolarda adeta çürümeye terk edilen patatesin üreticide fiyatı 40 kuruşa kadar inerken, marketlere gidildiğinde fiyat 1 lira 87 kuruşa çıkmaktadır”
-“Ne gariptir ki, Şubat ayında üretici-market fiyat farkı da yüzde 366,81 ile en fazla patateste görülmüştür”
-“Toprak Mahsulleri Ofisi’nin gerekli olduğu durumlarda piyasaya girmemesinin nelere mal olduğunu fındıkta açıkça görüyoruz. Zaman kaybetmeden, zararın boyutu daha fazla büyümeden Toprak Mahsulleri Ofisi, piyasaya girmeli, fındık alımı yapmalıdır”
-“Tarım Bakanımızın açıkladığı ‘Biz marketlerimizi artırırız’ demesi doğrudur. ‘60’dan 160’a çıkarırız’ demesi doğrudur”
-“Yemde ve gübrede KDV indirimi oldu. Bu indirim üreticiye yansımadı. Fabrikalar gübre ve yem fiyatlarına zam yapmak suretiyle verilen bu KDV desteğini, 2,1 milyar lirayı yapıkları zamlarla almış oldular”
-“Doğrudan yem ve gübre destekleri olarak 2,1 milyar lira üreticiye verilmelidir”
-“Et ve Süt Kurumu ile Toprak Mahsulleri Ofisi’nin de bir şekilde devrede olması gerekiyor. Bu enstrümanları kullanmak için de ben Hükümetimizden cesur kararlar bekliyorum”
-“Spekülasyonları önleyici enstrümanları almak hükümetimizin görevidir”
Ankara – 02.03.2016 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Tarım sektöründe ülkemizin gerçeklerini de kabul etmeliyiz. Bu sektörde serbest piyasa koşulları oluşmamıştır. Önemli tarım ürünleri olan ette, sütte, buğdayda, mısırda, pirinçte, baklagillerde, fındıkta, sebze, meyve ve diğer bazı ürünlerde ya tekelleşme ya da spekülasyonlar görülebilmektedir” dedi.
Bayraktar, Birlik Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, özellikle üreticileri ve tüketicileri çok yakından ilgilendiren, et, süt, fındık, patates ve diğer tarım ürünlerindeki son gelişmeleri ve üretici market fiyatlarını değerlendirdi.
Bazı tarım ürünlerinde üretici ve tüketici fiyatları arasında oluşan ve hiçbir şekilde kabul edilebilir bulmadıkları aşırı fiyat farklarının tüketicileri olduğu kadar, üreticileri de çok zor durumda bıraktığını bildiren Bayraktar, şunları söyledi:
“Şartlar ne olursa olsun, büyük bir emekle üretimi omuzlayan çiftçilerimizin, bazen maliyetine, bazen de zararına elden çıkarmak zorunda kaldığı ürünlerin, sofralarımıza ulaşıncaya kadar gördüğü fiyat artışları hiçbir şekilde kabul edilebilir sınırlarda değildir.
Tarım sektöründe ülkemizin gerçeklerini de kabul etmeliyiz. Bu sektörde serbest piyasa koşulları oluşmamıştır. Önemli tarım ürünleri olan ette, sütte, buğdayda, mısırda, pirinçte, baklagillerde, fındıkta, sebze, meyve ve diğer bazı ürünlerde ya tekelleşme ya da spekülasyonlar görülebilmektedir.
Tekelleşme olan ürünlerde üretici fiyatları düşerken, tüketici fiyatlarının düşmediğini, spekülasyonlarda tüketici fiyatları yükselirken, üretici fiyatlarının yükselmediğini görüyoruz. Hem üreticinin hem de tüketicinin zarara uğradığını tespit ediyoruz.
-“Kısa vadede başka çözüm yok”-
Bu düzen değişmelidir. Bu düzeni değiştiremezsek, üreticimizi ve gençlerimizi tarlada tutamayız. Göç olur, büyükşehirler yaşanmaz hale gelir. Tüketicimiz pahalı yer, insanlarımızın sağlıklı beslenmesine engel oluruz. Tarım topraklarımız boş kalır. Gıda ve tarımda ithalatçı bir ülke haline geliriz. Sonuç olarak, gelecek nesillere tarımda bir enkaz devrederiz. Bu düzenin değişmesi için sektörde kullanacağımız en önemli enstrümanlar Et ve Süt Kurumu ile Toprak Mahsulleri Ofisi’dir. Bu iki kurum, üreticiden mal almalı ve spekülasyonları önlemek üzere piyasaya mal vermelidir. Bunun kısa vadede başka çözümü de yoktur. Bunu önleyecek başka bir tedbir de ortada görünmemektedir. Meyve ve sebze gibi ürünlerde aracıları kaldıran bir sisteme geçilmelidir. Üreticilerimizin, üretim maliyetleri aşağı çekilmelidir. İleriki yıllarda lisanslı depoculuk yaygınlaştırılmalıdır. Üretici örgütlerini aktif hale getirmeliyiz. Planlı üretime geçmeliyiz. Bu tedbirleri aldığımız takdirde birazdan anlatacağım sorunları da yaşamamış oluruz.”
-“Ette aşırı kar hırsı”-
Geçen pazar günü yaptığı açıklamada, sadece ette aşırı kar hırsının tüketici rakamlarını nereden nereye taşıdığını vurguladığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Bu durum, ne yazık ki sadece et fiyatlarıyla sınırlı kalmıyor. Neredeyse hemen her üründe katlanarak artan fiyatlar, hem bizim hem de kamuoyumuzun gündeminden hiç düşmüyor.
Etle ilgili pazar günü yaptığımız açıklamamızda, 250 kilogramlık bir karkası, Et ve Süt Kurumu’nun 5 bin 450 liraya, alışveriş merkezlerinin ise 5 bin 955 liraya satın aldığını, Et ve Süt Kurumu’nun, bu karkastan elde edilen etleri tüketiciye 5 bin 988 liraya, fiyat aldığımız iki alışveriş merkezinden birinin 7 bin 862 liraya, diğerinin ise 8 bin 531 liraya sattığını duyurmuştuk.
Buna göre, 7 ay boyunca hayvanı besleyen üreticinin 250 kilogramlık bir karkastan 498 lira, Et ve Süt Kurumu’nun 538 lira kazanırken, alışveriş merkezlerinden birinin 1907 lira, diğerinin 2 bin 576 lira kazanç elde etmesinin insafsızlık olduğunu vurgulamıştık.
Dün fiyat aldığımız marketlerin, bazı et ürünlerinde indirime gittiğini tespit ettik. Bu indirime rağmen, 250 kilogramlık karkasın 7 bin 810 ile 8 bin 6 liradan satıldığını ve 1872 ile 2 bin 69 lira arasında kar elde edildiğini gördük.
Yine yaptığımız fiyat araştırmasında, bazı lüks semtlerdeki kasaplarda 250 kilogramlık bir karkastan elde edilen etin 9 bin 335 liraya kadar satıldığını ve 3 bin 398 lira kazanıldığını da tespit ettik.
Bu bile serbest piyasa düzeninin işlemediğini açık bir şekilde göstermektedir. Sormak lazım serbest piyasadan bazı kesimler ne anlıyor? Serbest piyasa düzenini, ucuza kapattığın ürünü, istediğin fiyattan satmak olarak mı sanıyorlar?
Benim üreticim 7 ayda ve bin bir emek sarf ederek sadece 498 lira kazanırken, marketin, kasabın aynı karkastan 2-3 bin lira kazanması hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu haksızlığa karşı çıkmak; hem üreticilerimizin, hem tüketicilerimizin hem de ülkemizin menfaatlerini gözetmek ve korumak bizim boynumuzun borcudur.”
-“Çiğ süt fiyatları en az et kadar önemli”-
Et fiyatları söz konusu olduğunda, en az et kadar önemli bir konu daha varsa onun da çiğ süt fiyatları olduğuna dikkati çeken Bayraktar, “Zira hep vurguladığımız gibi, hayvancılıkta ana varsa dana da vardır. Ülkemizde süt hayvancılığı olmadan et hayvancılığı da olmaz; eti makul fiyatlardan tüketmek de mümkün olamaz” dedi.
2014 yılı Temmuz ayından bu yana üreticilerin çiğ sütü aynı fiyattan, litresi 1 lira 15 kuruştan sanayiye aktarmak zorunda kaldığını, hatta son birkaç aydır fiyatların bazı bölgelerde 90 kuruşlara kadar düştüğünü anlatan Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Girdi fiyatları ortadayken, sanayici sütten elde ettiği her ürüne zam yaparken, üretici fiyatı ortalama 1 lira 2 kuruş, market fiyatı 3 lira 38 kuruşken, zor şartlarda üretim yapan çiftçilerimizden hala anlayış beklemek insafsızlık olur.
Şu gerçeği çok açık şekilde ve altını çizerek bir kez daha vurguluyor ve sanayicilerimizi uyarıyorum: Şayet üretici kaybeder, hayvanlarını kesime gönderirse bundan sadece üreticilerimiz değil, sanayicimiz de ülkemiz de büyük zarar görür.
Çiğ sütte talebimiz gayet açıktır: Üreticimizin üretimini sürdürebilmesi için gerekli olan makul fiyat, mutlaka verilmelidir.
Biz artık büyük sıkıntılar yaşadığımız 2008’lere dönmek istemiyoruz. Süt ineklerimizi kasaba gönderip, tekrar milyarlarca doların başka ülkelerin çiftçilerine aktarılmasına karşıyız.
Et ve Süt Kurumu, acil olarak müdahalede bulunarak süt piyasasında yaşanabilecek krizi bertaraf etmelidir. Kurum, et piyasasında da daha büyük miktarlarda alım ve satım yapmalı, fahiş kara müsaade etmemelidir.”
-Patates üreticilerinin mağduriyeti-
Bu yıl canı yanan bir başka üretici kesimin patates tarımıyla uğraşan çiftçiler olduğunu, patates üreticilerinin mağduriyetinin, kendilerini fazlasıyla üzdüğünü ve düşündürdüğünü belirten Bayraktar, şunları söyledi:
“Ne yazık ki üzüntümüz sadece üreticilerimizle de ilgili değildir. Depolarda adeta çürümeye terk edilen patatesin üreticide fiyatı 40 kuruşa kadar inerken, marketlere gidildiğinde fiyat 1 lira 87 kuruşa çıkmaktadır. Sizlere soruyorum: Bunun izahı nasıl yapılır, mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Üreticilerimiz “fiyatlar düştü, depolarda ürün kaldı” diye feryat ederken ne gariptir ki, Şubat ayında üretici-market fiyat farkı da yüzde 366,81 ile en fazla patateste görülmüştür.
Ziraat Odası başkanlarımızdan aldığımız bilgilere göre, Niğde ve Nevşehir’de 650-700 bin ton patates depolarda bekliyor. Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte depolardaki patateslerin bir kısmı filizlenmeye bile başladı. Nisan sonuna kadar pazarlanamaması halinde depolardaki patateslerin büyük bölümü yenmeyecek hale gelir.
Bu bakımdan, acilen, tüketimi artıcı tedbirler hayata geçirilmeli, toplu tüketim yapılan kurum ve kuruluşlarda patates kullanımına ağırlık verilerek, üreticilerimiz rahatlatılmalıdır.
-Tarladan markete fiyat sorunu-
Tarladan markete fiyat sorunu sadece patatesle de sınırlı değildir. Fiyat farkı, aradaki makas bir türlü makul seviyelere inmiyor. Diğer ürünlere baktığımızda, üretici-market fiyat farkı, portakalda yüzde 333,67, maydanozda yüzde 320,75, kuru kayısıda yüzde 251,76, sütte yüzde 232,02, kuru incirde yüzde 212,86, elmada yüzde 201,96’yı buluyor.
Patates 4,7 kat, portakal 4,3 kat, maydanoz 4,2 kat, kuru kayısı 3,5 kat, süt 3,3 kat, kuru incir 3,1 kat, elma 3 kat fazla paraya tüketiciye ulaşıyor.
Bugün üreticide 50 kuruş olan portakal markette 2 lira 17 kuruşa, 27 kuruş olan maydanoz 1 lira 12 kuruşa, 8 lira 50 kuruş olan kuru kayısı 29 lira 90 kuruşa, 1 lira 2 kuruş olan süt 3 lira 38 kuruşa, 7 lira olan kuru incir 21 lira 90 kuruşa, 1 lira 12 kuruş olan elma 3 lira 39 kuruşa satılıyor.
Üretici ve tüketicilerimiz mağduriyet yaşıyorlar. Bu sorunun mutlaka çözülmesi gerekiyor. Bu kadar fiyat farkı olur mu? Bir ürünün fiyatı tarladan tezgaha üçe, dörde hatta bazı aylarda beşe, altıya katlanır mı?
Sorunun çözülmesi yönünde özellikle son günlerde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Faruk Çelik, Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Bülent Tüfenkci başta olmak üzere, yetkililerimizin gayret ve açıklamaları bizleri de memnun etmektedir. Bu çabaları, Ziraat Odaları olarak sonuna kadar destekliyoruz.”
-Market fiyatlarındaki değişim-
Şubat ayında market fiyatlarına baktıklarında süt, zeytinyağı, mısırözü yağı ve havuç fiyatının aynı kaldığını, en fazla fiyat düşüşünün ise yüzde 48,50 ile yeşil soğanda olduğunu gördüklerini vurgulayan Bayraktar, şöyle dedi:
“Yeşil soğandaki fiyat düşüşünü yüzde 42,22 ile kabak, yüzde 40,62 ile karnabahar, yüzde 28,82 ile pırasa, yüzde 27,89 ile ıspanak, yüzde 20,93 ile fındık, yüzde 18,68 ile kuru incir, yüzde 16,38 ile domates, yüzde 14,62 ile patlıcan, yüzde 10,17 ile marul, yüzde 9,39 ile pirinç, yüzde 7,72 ile kuru kayısı, yüzde 7,54 ile kuru üzüm, yüzde 7,18 ile patates, yüzde 4,70 ile maydanoz, yüzde 2,77 ile salatalık, yüzde 2,65 ile kuru fasulye, yüzde 2,51 ile yumurta, yüzde 2,08 ile dana eti, yüzde 1,33 ile kuzu eti takip etti.
Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 9,30 ile sivri biberde görüldü. Sivri biberdeki fiyat artışını yüzde 8,71 ile kırmızı mercimek, yüzde 8,17 ile yeşil mercimek, yüzde 4,58 ile elma, yüzde 4,32 ile kuru soğan, yüzde 3,25 ile limon, yüzde 2,88 ile tavuk eti, yüzde 2,66 ile Antep fıstığı, yüzde 2,17 ile portakal, yüzde 1,17 ile toz şeker, yüzde 0,93 ile lahana, yüzde 0,90 ile nohut, yüzde 0,57 ile ayçiçeği yağı izledi.”
-Üretici fiyatlarındaki değişim-
Şubat ayında üretici fiyatlarının ise maydanoz, portakal, elma, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç, kuru incir ve zeytinyağında değişmediğini belirten Bayraktar, şunları söyledi:
“Üreticide Şubat ayında fiyatı artan tek ürün, yüzde 7,08 ile sivri biber oldu. Şubat’ta üreticide fiyatı en fazla düşen ürün, yüzde 62,29 ile karnabahar oldu. Karnabahardaki fiyat düşüşünü yüzde 50 ile yeşil soğan, yüzde 42,91 ile kabak, yüzde 41,35 ile ıspanak, yüzde 39,16 ile patates, yüzde 33,66 ile pırasa, yüzde 20,72 ile domates, yüzde 19,47 ile lahana, yüzde 18,85 ile yumurta, yüzde 17,07 ile salatalık, yüzde 16,26 kuru soğan, yüzde 14,12 ile fındık, yüzde 12,02 ile marul, yüzde 11,76 ile kuru üzüm, yüzde 11,48 ile süt, 10,92 ile limon, yüzde 8,79 ile patlıcan, yüzde 5,56 ile kuru kayısı, yüzde 5,49 ile kuzu eti, yüzde 4,17 ile havuç, yüzde 4,08 ile dana eti, yüzde 3,17 ile Antep fıstığı takip etti.
Kuzu eti üreticide yüzde 5,49 düşerken, bu düşüşün markete yansıması yüzde 1,33’te, dana eti de üreticide yüzde 4,08 fiyat gerilemesi yaşarken, bu gerilemenin marketteki karşılığı yüzde 2,08’de kaldı.
-Üretici fiyatlarındaki değişimin nedenleri-
Üretici fiyatlarında yaşanan değişimlerin nedenlerine gelince… Artış görülen tek ürün olan sivri biberde hasat edilen ürün miktarındaki azalmaya bağlı olarak fiyat da arttı.
En fazla fiyat düşüşü görülen karnabaharda artan hava sıcaklıkları ile birlikte yaşanan kalite kaybı etkili oldu. Karnabaharın yanı sıra artan hava sıcaklıklarından ıspanak, pırasa, lahana gibi kışlık sebzeler de olumsuz etkilendi. Ispanakta gelişimin hızlanmasıyla artan rekolte fiyatları düşürürken pırasada da kalite kaybı fiyatları geriletti. Yeşil soğanda artan hava sıcaklıkları ile birlikte hasat edilen ürün miktarındaki artış fiyatları düşürdü. Kuru soğanda yaşanan fiyat düşüşünde ise meydana gelen çürümeler etkili oldu. Patatesteki düşüşün sebebini ise bu yıl rekoltenin hem yüksek olması hem de ihracatında sıkıntı yaşanması oluşturdu.
Domates ve salatalık fiyatlarındaki düşüşün en önemli sebebi, bu ürünlerin ihracatında yaşanan sıkıntılar oldu. Bu sorun, 50 kuruş gibi düşük üretici fiyatı Şubat ayında da değişmeyen portakalın da aynı fiyat seviyesinde kalmasına yol açtı.
Özellikle domates ve portakal üreticilerimiz, 1 Ocak 2016 tarihinde başlayan Rusya ambargosunun mağduru oldu. Bütün çeşitlerde domatesin ülke ortalaması üreticide 2 lira 2 kuruştan 1 lira 60 kuruşa inmiş görünse de domates fiyatları bazı çeşitlerde 50 kuruşa kadar düştü. Salatalık fiyatları da 1 lira 99 kuruştan 1 lira 65 kuruşa geriledi. Domates fiyatlarında Şubat ayında yüzde 20,72, salatalık fiyatlarında yüzde 17,07 düşüş meydana geldi.
İhracatta yaşanan sıkıntı nedeniyle mağdur olan çiftçimiz, devletten uzatılacak yardım elini beklemektedir. İhracatçıya, turizmciye verilen destek, üreticimizden de esirgenmemeli, tedbirler bir an önce açıklanarak uygulanmalı ve çiftçimiz rahatlatılmalıdır.”
-Fındıkta TMO’nun devreye girmemesi…-
400 bin ailenin tek geçim kaynağı olan fındıkta, fiyatlardaki düşüş ve üreticideki endişeli bekleyişin devam ettiğine, serbest piyasada fındık fiyatlarının, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin devreye girmemesi nedeniyle bazı üretim merkezlerinde 8 lira 50 kuruşa kadar gerilediğine dikkati çeken Bayraktar, şöyle dedi:
“26 Şubat-1 Mart 2016 tarihleri arasında, fındık fiyatları, Ordu’da 9 lira 50 kuruştan 8 lira 70 kuruşa, Giresun’da 11 liradan 9 lira 75 kuruşa, Arsin’de 8 lira 75 kuruştan 8 lira 50 kuruşa, Terme’de 9 lira 10 kuruştan 9 liraya, Düzce’de 9 lira 80 kuruştan 9 lira 30 kuruşa, Akyazı’da 9 liradan 8 lira 50 kuruşa, Hendek’te 9 lira 20 kuruştan 8 lira 60 kuruşa, Kocaali’de 9 liradan 8 lira 60 kuruşa, Karasu’da 9 liradan 8 lira 60 kuruşa indi.
Üreticilerimizin, fiyatlardaki bu düşüşe engel olunması konusunda, fındık üretim merkezlerimizdeki Ziraat Odalarımız ve Genel Merkezimiz üzerinde büyük bir baskısı bulunuyor.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin gerekli olduğu durumlarda piyasaya girmemesinin nelere mal olduğunu fındıkta açıkça görüyoruz. Zaman kaybetmeden, zararın boyutu daha fazla büyümeden Toprak Mahsulleri Ofisi, piyasaya girmeli, fındık alımı yapmalıdır.
Bizler, üreticinin anayasal meslek örgütü, temsilcisi olarak elimizi taşın altına koymaktan da hiçbir zaman kaçınmadık ve kaçınmayacağız. Tarladan sofraya yaşanan büyük fiyat farklılıklarının giderilmesinde, özellikle son günlerde yoğunlaşan çabaların, alınan tedbirlerin de farkındayız. Her zaman, ilgili bakanlıkların, kurum ve kuruluşların sorunların çözümüne yönelik her adımını sonuna kadar destekledik, bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz.
Kısa, orta ve uzun vadeli alınacak tedbirlerle bütün sorunlarımızın çözülebileceğine yürekten inanıyor, tüm taraf ve paydaşların aynı amaç doğrultusunda çalışmalarının önemine bir kez daha dikkati çekmek istiyorum.
Özellikle, yaptığımız çalışmalar dolayısıyla fiyat farklarının kamuoyunda yoğun şekilde gündeme gelmesi ve tartışılmasının, sorunların çözümü açısından bir dönüm noktası olacağına da inanıyorum.”
-Sorulara yanıtlar-
Bayraktar, yağış yetersizliğinin gıda fiyatlarına yansımasının nasıl olacağını sorması üzerine, bunun sonuçlarının şimdiden tam olarak tespit edilemeyeceğini, Nisan Mayıs yağışlarının önem taşıdığını, bu yağışları beklemek gerektiğini, yeterli yağış alınması durumunda arzda bir tehlike olmayacağını vurguladı.
Şemsi Bayraktar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın et satış fiyatlarına getirdiği sınırlamayla ilgili soru üzerine, şunları söyledi:
“Bu fiyat sınırlamasına, narha uyan illerimiz, kasaplarımız var. Uymayan illerimiz, kasaplarımız var. Burada Et ve Süt Kurumu’nun devreye girmesi gerekir. Bu kurumun üreticiden, üreticiyi kollayan bir fiyata mal alması lazım. Piyasaya da; piyasanın ihtiyacı olduğu dönemlerde bu ürünleri arz etmesi lazım. Yani piyasayı regüle etmesi lazım. Bunun için Tarım Bakanımızın açıkladığı ‘Biz marketlerimizi artırırız’ demesi doğrudur. ‘60’dan 160’a çıkarırız’ demesi doğrudur. Bu Türkiye’nin gerçeği bunu kabul etmemiz lazım. Bu sektörde bir realite. Bu sektörde serbest piyasa ekonomisi çalışmıyor. Serbest piyasa ekonomisinin çalışmadığı durumlarda hem tekelleşme oluyor hem de spekülasyon oluyor. Hem üretici para kazanamıyor. Mağdur oluyor. Üretemez noktaya geliyor. Bir taraftan da tüketici pahalı yiyor. Bu sürdürülebilir bir durum değil. O zaman bu düzen değişmeli diyoruz. Bu düzenin değişmesi içinde bugün kullanabileceğimiz en önemli enstrümanlar Et ve Süt Kurumu ile Toprak Mahsulleri Ofisi’dir. Devreye girmeli hem tüketiciyi kollama ve koruma adına hem de üreticinin de üretimini sürdürülebilir noktada tutabilmesi adına bu gerekli. Bunlar yapılmadığı takdirde bizim üreticimizi tarlada tutma şansımız yok. Gençlerimizi tarlada tutma şansımız yok. Göçler devam edecektir. Büyükşehirler yaşanmaz hale gelecektir. Tüketicimizi de sağlıklı besleme şansımız yok. Ve tamamen ithalatçı bir ülke haline geliriz.
2007-2008 süt krizinde et hayvancılığımızda büyük darbe yedi. Ve et ithalatçısı olduk. 4 milyar dolara yakın dış ülkelere döviz verdik ve ithalat yaptık. Ama fiyatları düşüremedik. Fiyatlar üreticiyi vurdu. Üretici üretimden vazgeçti. Tüketici ucuza yemedi. Sonuçta et hayvancılığını toparlamak için uzun yıllar geçti. Bugün geldiğimiz son noktada 1 milyon 150 bin tonlara ulaştık. Bunu en kısa zamanda 1,5 milyon tonlara da ulaştırmamız lazım. İthalatında çözüm olmadığını görüyoruz. Burada üretimi artırmamız lazım. Üretimi artırmamız için de üreticinin desteklenmesi fevkalade önemli. Burada ayrıca verilen desteklerinde yerinde kullanılması önemli.
Biliyorsunuz; yemde ve gübrede KDV indirimi oldu. Bu indirim üreticiye yansımadı. Fabrikalar gübre ve yem fiyatlarına zam yapmak suretiyle verilen bu KDV desteğini, 2,1 milyar lirayı yapıkları zamlarla almış oldular. Üreticiye yansıyan tarafı yok. Bu doğrudan yem ve gübre destekleri olarak 2,1 milyar lira üreticiye verilmelidir. Bu ciddi bir rakamdır. Üreticinin de sağlıklı üretim yapmasını sağlar.”
-“Market fiyatlarına baktığımızda makasın açıldığını görüyoruz”-
Bayraktar, marketlerin kar marjlarıyla ilgili bir soruyu ise şöyle yanıtladı:
“Biz de çok çalışıyoruz. Çiftçi de tarlada emek veriyor. Ben 7 ay emek veriyorum. Bir karkastan 7 ayda benim kazandığım para 500 lirayı bulmuyor. Marketlerin kazandığı para 2 bin liranın üzerinde. Burada serbest piyasa düzeni çalışmıyor. Bu düzeni muhakkak suretle bir müdahale gerekiyor. Bu müdahalenin değişik enstrümanları var. Özellikle yaş meyve sebzede özellikle üretici market fiyatlarına baktığımızda makasın nerede daha fazla açıldığını görüyoruz. Mesela üretici hal fiyatları arasındaki makas bu kadar açık değil. Üretici pazar fiyatları arasındaki makas bu kadar açık değil. Ama ondan sonra bakıyoruz makasın açıldığını görüyoruz. Üretici market fiyatlarına baktığımızda makasın açıldığını görüyoruz. Biz kar yapılmasın demiyoruz. Özel sektöre de karşı değiliz. Sorumluluk taşıyan insanlara çok ihtiyaç var. Yani tüketici nasılsa bunu alıyor bur talep var diye zam yapmanın da mantığı yok. O zaman bizim bu sistemi değiştirmemiz lazım. Ve bununla alakalı da gerekli enstrümanları da kullanmamız gerekiyor. Yani aracıları ortadan kaldıran bir sistem kurmamız lazım. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir tabloya rastlayamazsınız. Bu tablo sürdürülebilir bir tablo değil. Yani bir taraftan üretici para kazanamıyor, mağdur oluyor diğer taraftan da tüketici yeterli ölçüde beslenemiyor. Pahalı ürünlerle insanlarımız nasıl çoluk çocuğunu besleyecek. Burada herkesi sorumlu olmaya davet ediyorum. Her şeyi üreticiye yükleyerek, üreticinin üzerinden bu kadar büyük para kazanmalarını da çok doğru bulmuyorum. Menfaatlerine biraz sınırlama getirsinler. Biraz daha lütfen ahlaki davransınlar kendilerinden beklentimiz budur. Biraz yaşatmaya baksınlar hem yaşamayı düşünmesinler.”
Şemsi Bayraktar, hayvan stoku ve et üretiminin yeterli olup olmadığına ilişkin bir soruyu da “Ette bugün 1 milyon 150 bin tonlara geldik. Bu üretimi bizim en kısa zamanda 1,5 milyon tonlara ulaştırmamız lazım. Bunu spekülasyonları önleme ve fiyatların aşağı düşmesi açısından söylüyorum. Fiyatların aşağı düşmesini istiyorsak üreticimizi muhakkak surette desteklememiz lazım. Üreticimizin maliyeti fevkalade yüksek. Üreticimizin özellikle besi hayvanı maliyeti aşağı yukarı yüzde 65’lerin üzerinde. Yem maliyetleri yüzde 20’lerin üzerinde. Bunları aşağı çekmemiz lazım. Et ve Süt Kurumu ile Toprak Mahsulleri Ofisi’nin de bir şekilde devrede olması gerekiyor. Bu enstrümanları kullanmak için de ben Hükümetimizden cesur kararlar bekliyorum” dedi.
-“Ya çiftçiyi ya da patronları destekleyeceğiz. Tercihi doğru yapmalıyız”-
Bayraktar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin açıklamalarıyla ilgili bir başka soru üzerine, şunları söyledi:
“Dünyada artık aile işletmeleri destekleniyor. Tarımda patronlar desteklenmiyor. Tercihimizi doğru yapmamız lazım. Ya çiftçiyi destekleyeceğiz ya da patronları destekleyeceğiz. Aile işletmelerini belirli bir optimal büyüklüğe getiremediğimiz takdirde gıda güvencesini sağlayamayız. İnsanlarımızı besleyemeyiz. Muhakkak suretle aile işletmeleri destekleyeceğiz. Desteklerin önemli bir kısmının bugün büyük işletmelere patronlara gittiğini görüyoruz. Bunu Tarım Bakanı Çelik’e arz ettim. Küçük işletmelere az miktarda destek gidiyor. Kredilerin önemli bir kısmını büyük işletmeler alıyor. Artık bu düzeni değiştirmemiz lazım. Aile işletmelerine dönmemiz ve bu işletmeleri büyütmemiz lazım.
Bu tedbirlerin kısmen de olsa önleyeceğini düşünüyorum. Piyasaya bu kurumların müdahale kurumları olarak girdiğinde, hem üretimi artırdıklarını hem de piyasayı regüle ettiklerini gördük. Bu kurumlar, üreticiyi korurken aynı zamanda tüketiciyi de korudular. Bu kurumları devre dışı bıraktık. Bu sorunları yaşıyoruz.
-Fındıkta tekelleşme var-
Fındıkta tekelleşme var. Alıcısı birkaç tane, satıcısı yüzbinlerce. Fiyatı kim belirliyor. Üç beş tane alıcı belirliyor. Nasıl serbest piyasa ekonomisi işliyor burada? İşlemiyor. Fiyatı istediği gibi belirliyor. Tekelleşme sonucunda tüketici fındığı bakın marketlere kaç paraya yiyor. Pahalı yiyor. Burada müdahale olması gerekiyor dediğimiz bu. Burada bir tekelleşme var.
Ette de bakıyorsunuz spekülasyon var. Tüketici pahalı yiyor ama parayı kazanan kim? Üretici fiyatlarına bakıyorsunuz üretici fiyatları artmıyor. Üretici maliyet seviyesinde. 250 kilogram karkas ağırlıkta üreticinin kazandığı para 500 lirayı bulmuyor. Spekülasyonlarda bir taraftan hem üreticiyi hem tüketiciyi vuruyor. Bizim burada söylediğimiz şu; spekülasyonları önleyici enstrümanları almak hükümetimizin görevidir. Biz her konuda kendilerine bugüne kadar yardımcı olduk olmaya da devam edeceğiz. Ama lütfen hep beraber bu düzeni değiştirelim. Bu düzen sürdürülebilir bir düzen değil. Tabii rekabet ortamı da sağlanmalı.
Üreticimizde bizi baskılıyor. Sürekli ‘fındık fiyatları düştü’ diyorlar. Sürekli bize bir baskı geliyor. Biz de bu baskıyı hükümetimize götürüyoruz. Çözüm yollarını bir an evvel devreye sokmaya çalışıyoruz.”