TRT Anadolu ‘Bu Toprağın Sesi’ Programında tarımın genel değerlendirmesini yaptı
Türkiye’de tarımın en büyük yapısal sorunlarından birisinin örgütlenme olduğuna ve örgütlenme sorununu çözemeyen ülkelerde tarımsal gelişmenin beklenilen seviyeye gelmediğini belirten TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
“Türkiye’de örgütlenme sorunu tarımın en büyük yapısal sorunlarından bir tanesi örgütlenme sorununu çözemeyen ülkelerde tarımsal gelişmenin üretimin yakalanmadığını görüyoruz beklenilen seviyeye gelemediğini görüyoruz. Türkiye ürün bazında örgütlenme meselesini uzun yıllar önce çözmesi gerekiyordu.. Tarım satış kooperatifleri kuruldu ama bunları maalesef çok başarılı olarak yönetemedik bunu kabul etmemiz lazım. Zaman zaman politik müdahalelerde oldu ve bu kurumlar görevlerini yapamaz hale geldi. Türkiye’de yasal meslek kuruluşu olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği var yani çiftçinin yasal meslek kuruluşu aşağı yukarı da beş milyon üyemiz var. Ekonomik örgütlenmeye ihtiyaç var bakın biz meslek gurubuyuz biz ekonomik bir örgütlenme değiliz ama ürün bazında ekonomik örgütlere ihtiyaç var o mana da üretici birliklerinin muhakkak surette fonksiyonel hale geçmesi lazım bunu çok önemli halde önemsiyoruz.
Üretici birlikleri kanunu çıktı ama idari ve mali yönden güçlü değiller yani ekonomik kaynak bulmak lazım bunlar bir müdahale kurumu gibi görev yapmalı bir profesyonel kadrolarla çalışmalı artık tarımda eğitim seviyesi de yükselmeye başladı yani ben bu kuruluşların fonksiyonel olabileceğini daha profesyonelce idare edilebileceğine inanıyorum. Geçmiş elli yılı da kaybettik ve örgütlenmesini bitiren ülkelerde artık planlamayı tarım bakanlığı kamu yapmıyor planlamayı yönetici örgütleri yapıyor onun için üretici örgütlerine ihtiyaç var idari ve mali yönden güçlü hale getirilebilecek olan üretici birlikleri bu manada fonksiyonel hale gelebilirse bu görevi yapmış olabilir. Üreticinin üretici örgütlerinin arkasında durması lazım üretici ürününün para etmesini istiyorsa muhakkak surette üretici örgütlerinin arkasında duracak ha tabi işin bir de yasal tarafı var ona biz uğraşıyoruz yasal boşluğu da tamamlamak lazım bunu tamamladığımızda ekonomik olarak bu örgütleri daha iyi noktaya getirdiğimiz de bu örgütler görevini yapmış olacak.”
Avrupa’daki Ziraat Odalarına verilen hizmet, yetki ve görevlerle, ülkemizdeki Ziraat Odalarının görevlerini de değerlendiren Genel Başkan Bayraktar, Türkiye’de üretici örgütlerinin güçlü hale getirilmesi zorunluluğunu vurguladı ve şunları söyledi; “Biz Türkiye de Ziraat Odaları Birliği olarak devletten hiçbir yardım almıyoruz. Gelişmiş ülkeler tarımda verimlilik sorunu yok bu gibi örgütlere devlet destek sağlıyor yani diğer ülkeler de baktığınızda mesela kooperatifçiliğin geliştiği İsveç gibi Norveç gibi Almanya gibi ülkelerde ürünlerin 70’inin 80’inin üreticilerimiz kooperatifi marifetiyle pazarlıyor ve ürünlere hem planlama getiriyor kota getiriyor hem de bir müdahale kurumu gibi görev yapıyor. Ürünlerin para etmesini sağlıyor. Şimdi bu manada büyük eksikliğimiz var. İşte bunu tamamlayamadığımız için bu ayağı ki önemli bir yapısal sorun her şeyi devletten bekliyoruz. Devlette bu görevleri yeteri ölçüde yerine getiremiyor. Yani bu işin esası pazarlama sorunu için muhakkak surette Türkiye’de üretici örgütlerini güçlü hale getirmemiz lazım. Ziraat Odaları Birliği kanunu kırk yıl gecikmeli olarak değiştirdik. Şimdi Ziraat Odaları fonksiyonel hale geldi.
Gelişen ülkelerde Ziraat Odaları tarım politikalarının belirlenmesinde önemli rol oynuyorlar. Zaten hükümetler de belli bir sosyal kesimi temsil eden bu gibi meslek kuruluşlarının fikirlerine önem veriyorlar. Ziraat Odaları son yıllarda özellikle büyük bir hizmet atağına girdi. İdari ve mali yönden güçlendik. Daha fazla teknik eleman var bunları sahaya gönderiyor, bu oldukça önemli daha da önemlisi; iki yüze yakın Avrupa Birliği kırsal kalkınma projesini hayata geçirdik aşağı yukarı on bir milyon avroyu da çiftçimizin hizmetine sunduk. Biz bu projelerle paraları geri alabiliriz. Hedefimiz 738 tane Odamızın proje yapması ve bu projeleri özellikle eğitim amaçlı da oluyor oda başkanlarımız yurt dışına gidip inceleme yapma fırsatı buluyor Avrupalılar buraya geliyor Türk tarımını inceleme fırsatı buluyorlar deneyimlerini bize aktarıyorlar. Kadın çiftçilerimiz başta olmak üzere gençlerimize ve diğer çiftçilerimize eğitim verme şansımız oluyor yine bu projeler kapsamında ürün işleme tesisleri kuruyoruz ve Odalarımız çiftçiye daha fazla ulaşmaya çalışıyorlar hizmet götürmeye çalışıyorlar.
Bizler tarım komisyonunda görüşülen başka komisyonlarda görüşülen sektörü ilgilendiren bütün kanun görüşmelerine katılıyoruz. Biz daha önceden gündemi ve konuyu belirlediğimiz için hazırlıklı gidiyoruz ve birçok kanunu da çiftçinin menfaatiyle ilgili hususları orada kanunlarda değerlendirme şansı bulduk. Torba yasada da sosyal güvenlik konusuyla da alakalı bazı teknik ürettiğimiz konular yasalaştı. Orada çiftçimize bazı kolaylıklar sağlama imkanı bulduk, tabi Ziraat Odaları Birliği olarak Türkiye’de önemli kuruluşlar da çiftçimizi temsil ediyoruz. Türk tarımını da benzer konularda temsil ediyoruz çiftçilerimizin hak ve menfaatlerini korumaya çalışıyoruz.”
Genel Başkan Bayraktar, toprak koruma ve arazi kullanım kanunu da değerlendirerek, “Ben her platformda söylüyorum en son genel kurumumuzda da söyledim, toprak vatandır toprağımızı kaybetmeyeceğiz her yıl Kıbrıs kadar toprağımızı erozyondan kaybediyoruz, yapılaşmayla topraklarımızı kaybediyoruz verimli topraklar üzerinde büyük şehirlerin şu imar plan değişikliklerine bir bakın nerede verimli arazi varsa götürmüşüz şehirlerimizi oraya kurmuşuz yani fabrika üzerine fabrika kurulur mu? Sonuçta, bu arazilerde birer açık fabrika. Toprak kanunu bir takım cezai şeyler getirdi. Verimli arazileri bundan sonra kullanmak mümkün değil ancak kamu yararı ibaresi var, bunun istismar edilmesini istemiyoruz. Biz Oda Başkanlarımıza yazı gönderdik talimat verdik. Toprak kurumlarında görev alın toprak kurullarında görev alan oda başkanlarımız bir zorlukla karşılaştığı zaman yani verimli araziler imara açılıyorsa bu yönde bir karar alınıyorsa dava açsınlar. Zaten açılan davalar da kazanılıyor. Bu toprakları korumak bizim görevimiz gelecek nesillerin istikbalini tehlikeye atmaya hiç kimsenin hakkı yok ve Türkiye’nin bu topraklar en verimli topraklar ama bu potansiyeli maalesef bugüne kadar değerlendiremedik” dedi.
Bayraktar ayrıca üreticinin finansman kaynaklarına ulaşmadaki durumunu da değerlendirerek, “Bir taraftan tabi devlet bankası Tarım ve Kredi Kooperatifleri var. Şimdi yaklaşık olarak 8-10 kat trilyon civarında bir parayı Ziraat Bankası kullandırıyor. 2-2,5 civarında bir kaynağı da Tarım Kredi Kooperatifleri kullandırıyor. Şimdi nereden bakarsanız bakın 8-10 kat trilyon bir parayı da özel bankalar kullandırıyor. Şimdi özel bankalar tabi bütçeden destek almadığı için düşük faizli kredi kullandıramıyorlar. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri düşük faizli krediyi bütçeden aldıkları kaynaktan kullandırabiliyorlar.
Ziraat Bankasına, Tarım Krediye müracaat eden çiftçilerimiz düşük faizli kredi talebinde bulunuyorlar. Bunların bir kısmı alırken bir kısmı da alamıyor. Çiftçimiz sonra özel bankalara gidiyor. Ama 30-35 oranında buradan kredi kullanıyor, bu kredilerin tabi ki dönüşü çok zor olacak. Çünkü çiftçimizin ne kadar para kazandığını biz biliyoruz yani böyle yüksek kredileri geri ödemek çok zor. Bir de bunun dışında gübre bayileri ve bazı ilaç bayileri diğer bayiler de üreticilerimize vadeli satış yapıyorlar. Sonuçta bunların da geri dönüşü yüksek faizle oluyor. Yani piyasaya bu özel bankalara olan borç kadar bugün bayilere de çiftçimizin borcu var. Bu göz ardı ediliyor sonuçta üreticimizin bunları geri ödeyebilmesi için para kazanması lazım. Şimdi burada Ziraat Bankası’nın ve Tarım Kredi Kooperatifleri’nin plasman gücünü arttırmak lazım. Bütçeden daha fazla imkân sağlamak lazım. Bugün çiftçinin 15–20 kat trilyon civarında ayni ve nakli kredi ihtiyacı var. Bunun muhakkak surette Ziraat Bankası’nın bir çiftçi bankası olarak da görmek istiyorum. Ziraat Bankası’nı kullandırması bu sorunu aşmamıza sebep olabilir. Ancak burada bir bankadan para alıp da bir Ziraat Bankası’na götürüp veriyorsa bir özel bankadan alıp da Tarım Kredi’ye borcunu ödüyorsa çiftçimizin bu borçları geri ödemesi sağlıklı değil” dedi.
Üretimi sürdürebilir kılmanın gerekliliğine değinen TZOB Genel Başkanı bayraktar, girdi maliyetlerinin de yüksekliğine değindi ve şöyle sürdürdü; “Girdi maliyetlerimiz yüksek derken, gerçekten dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor benim çiftçim. Sanayicimizde gübre fiyatlarında çiftçimiz ne zaman tarlaya giriyorsa, o günlerde arka arkaya zam yapıyor. Bunlar çiftçimizi zorluyor. Tabi diğer ilaçları da diğer girdileri de böyle çok pahalı kullanıyoruz. Tarımda nüfus fazla biz kırsal kalkınmayı sağlayamadığımız için tarım dışı istihdam yaratamadığımız için insanlar tarımda ve köylerde mecburen oturuyorlar. İş bulamadıkları için oturuyorlar. Üretimi sürdürülebilir kılmamız için çiftçimizin üretmesi lazım. Kaliteli ve ucuzları insanlara ulaştırmamız lazım, desteklerin artması lazım çünkü çiftçilerimize gübre ve mazot çok pahalı oluyor.
Mecliste çıkan kanunlar konusunda görüşlerimizi hiç kimseden çekinmeden de ortaya koyduk zaten Ziraat Odaları Birliği doğru yapılanları takdir eder doğru yapılmıştır der doğru yapılmayanları da cesaretle söyler. Girdi maliyetlerinde elektriği atlamamak lazım, elektrik çok pahalı. Elektrik borçları yapılandırıldı ama elektrik fiyatları çok pahalı ve elektrikte muhakkak surette bir KDV indirimi istiyoruz veya elektrik fiyatlarının ucuzlatılmasını istiyoruz.
Bu hal kanunu yasalarının çalışmalarına bizler de katıldık. Bu kanunun asıl amacı özellikle yaş sebze meyve sektöründe alıcı çok biz bunu her ay yayınlıyoruz. Üreticiden çıkış fiyatı marketlerde, hallerde, pazarlarda satış fiyatı arada uçurum çok. Bu nedir? bu üreticimizin de dayanabileceği bir şey değil tüketicimizin de dayanabileceği bir şey değil. Ben ucuza üretiyorum zaten zararına üretiyorum ama bu ürünü 4–5 kat pahalı bir şekilde benim tüketicim tüketiyor. Dünyada böyle bir şey yok. Bunun da mutlak surette önlenmesi lazım. Bu amaçla aracıları ortadan kaldırmak üreticinin biraz daha malını pahalı satmasını sağlamak ama tüketicinin de daha ucuza yemesini sağlamak maksadıyla bir kanun düzenlendi. Bu kanun daha uygulamaya girmedi. Bu kanun tek başına yeterli mi? kesinlikle yeterli değil. Çünkü asıl fiyat artışları halden gelmiyor. Zaten üretici fiyatlarıyla hal fiyatlarına baktığımızda; uçurum orada değil üretici fiyatlarıyla market fiyatlarına baktığımızda bir uçurum var. Eğer biz bu sektörde planlama yapamıyorsak, talebin üzerinde bir arzımız varsa bunu hipermarket de alsa süper markette alsa kim alırsa alsın bu üretici fiyatlarının üreticiyi memnun edecek seviye de olması mümkün değildir. Çünkü niye arz fazlalığı var? Hipermarkete gelse ucuza kapatmanın hesabını yapacak yani çok para vermeyecektir. Dolayısıyla burada asıl önemli olan talebe uygun arz yaratabilmek. Yani bir üretim planlaması yapmak yani talebe uygun üretim yapacaksınız bu kanun tek başına da yeterli değildir.
Çay fiyatı tabi beklentimizin altında 1,3 bekliyorduk 1,1 verildi biliyorsunuz. Çay o bölgede önemli. Niçin? Fındık gibidir ufak işletmeler ve orada tabi bölge üreticileri için başka gelir kapısı yok biliyorsunuz. Rize ve Trabzon tarafını sanayi ve hizmetler sektörü de gelişmediği için tek ekonomik faaliyet çay. Orada çay fiyatı iyiyse insanlar mutlu. Çay fiyatı iyi değilse insanlar mutsuz. Yani biraz daha fazla vermelerini beklerdik.
Türkiye ayçiçeğinde yağlık tohumlarda maalesef ithalatçı biliyorsunuz. Mısırda bu dengeyi sağladık. Elbette bu ürünlerin desteklenmesiyle alakalı olmakla beraber ki desteklenirse olur ama Türkiye’de sulayamadığımız çok alan var. Üreticimiz mısırı uygun görüyorsa mısıra kayıyor yani pamuktan mısıra kayıyor. Siz 3,5 milyon hektar araziyi sulamaya açamazsanız üretici bir yerden bir yere kaçacaktır. Bu sefer mısır da açık çıkacaktır yani biz bu topraklarda bu ürünleri yeterli miktarda üretebilirsek ve bunun da ihracatını yapabilirsek bunun yolu yapısal sorunların çözümünden geçiyor, bir de bu ürünlerin daha fazla desteklenmesinden geçiyor.
Narenciye de destekleme politikalarının çok iyi götürülmesi lazım. Çünkü sayın Bakan’la da gittik orada da bir eğitim çalışması yaptık. Üreticilerle de narenciye festivaline de katıldık. Orada 83 kuruşa satılan limon yani 2010 Eylül ayında Mart 2010 tarihinde 30 kuruşa düşmüştü. Bugünlerde stoklarda kalmadığı için yükseliyor bu da mevsimsel tabi. İhracat destekleri de çok önemli. Zamanında verilmesi önemli. Mal tüccarın eline geçtikten sonra ihracat desteği yaramaz. O tüccara yarar üreticiye yaramaz. Hâlbuki burada bunun üretimini yapan üreticinin para kazanması önemli. Üretici bunu ucuza satıyor sonra ihracat destekleri getiriyorsunuz bir de ihracatçının da hoşuna gitmiyor ihracatçının da eline para geçmeyince bu sefer ürüne para vermiyor. Bütün bunların halledilmesi lazım. İnşallah önümüzdeki dönem bu tedbirleri alırlarsa narenciye fiyatlarında bir düşme beklemiyoruz.
Avrupa birliği kriterlerine ulaşmayı insanımız için yapmamız gerekiyor. Avrupa Birliği’ne gireriz veya girmeyiz, insan hakları ve demokratikleşme konusunda alacağımız mesafelerin ekonomik kriterlere uyum sağlama konusunda alacağımız mesafeleri insanımız için yapmalıyız insanımız için almalıyız. Avrupa Birliği’nde ortak tarım politikaları vardır. Türkiye zaten uyum için çalışıyor. Bir gayret içinde görüşleri alıyoruz ama biz bu görüşleri beyan etmekle beraber bu müzakereler içerisinde meslek grupları olarak bulunmak da istiyoruz. Bunu sadece biz istemiyoruz. Burada hükümetimizi uyarıyoruz hata yapmaması konusunda. Ortak politikalar içersinde ortak piyasa düzenleri vardır orada kota vardır. Niçin Türkiye’de süt üretimini kayıt altına almanız lazım? Çünkü kayıt altında olan üretim orada geçerli olacaktır. Kayıt altına alamadığımız üretim orada geçerli olmayacaktır. Dolayısıyla süt üretiminden vazgeçeceksiniz. Bir de orada buğdayın fiyatı belli buğdayın fiyatı çok düşük sizin o fiyattan üretmeniz mümkün değil. Verimliliği yakalayamadan Avrupa Birliği’ne girdiğimiz takdirde bizim ortak piyasa değerlerine uyum sağlamamız, verimliliği yakalayamadan ortak piyasa düzenlerine intibakımız mümkün değil. Buğday üretemeyiz et üretemeyiz süt üretemeyiz.”