“Süt sektörü çok zor dönemden
geçiyor”
TZOB Genel Başkanı
Bayraktar:
-“Üreticimiz
bir kilogram süt satarak ancak bir kilogram yem alabilmektedir. Bu durum
sürdürülebilir değildir”
-“Sanayiciler çiğ süt bulmakta, marketler ise süt ve süt ürünlerini
satmakta sıkıntı yaşıyor”
-“Sektörün üretim ayağında çok ciddi kayıplar yaşanmaya başladı. Dengesiz
besleme sonucu damızlık hayvanları erken elden çıkarma, buzağı alamama gibi
durumlar hem süt hem de et sektörünün geleceğini tehdit ediyor”
-“Son dönemde yem fiyatları o kadar arttı ki, üreticilerimiz damızlıklarını
kestirip elden çıkarmaya, genç dişi hayvanları (düve) ise damızlığa çekmek
yerine besleyip kesime göndermeye başladı. Sahada damızlık hayvan kesimlerinin
hala devam ettiğini artık kabul etmemiz gerekiyor”
-“Bu sektörü ayakta tutan aile işletmeleridir. Üreticilerimiz para
kazanamadıkları anda üretimi bırakıp şehirlere göç ediyor, geri dönüşleri de
mümkün olmuyor. En büyük kayıp da işi bilen kalifiye elemanların kaybedilmesi
oluyor. Ülke tarımının geleceği aile işletmelerinin ayakta kalmasına bağlıdır.
Bunu unutmayalım”
-“Gıda enflasyonu ile mücadelede üretim artışına daha fazla önem vermek
gerekiyor. Süt fiyatlarını baskılayarak enflasyonu önlemeye çalışmak üretimin
azalmasıyla birlikte daha yüksek enflasyon olarak bize geri dönecektir”
-“İlerleyen zamanlarda ‘et ve süt ürünlerinde fahiş fiyatlar’ tartışılırsa
bilin ki bu bir anda gelişmiş bir sorun olmadığı gibi bir anda da
giderilebilmesi mümkün bir sorun değildir”
ANKARA- 11.08.2022- Türkiye Ziraat
Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, süt sektöründe yaşanan
sorunları yaptığı görüntülü basın açıklamasında değerlendirdi. Ulusal Süt Konseyi (USK)’nin, 15 Mayıs 2022 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere soğutulmuş çiğ süt tavsiye satış fiyatını litrede brüt 7,50 lira olarak belirlediğini
hatırlatan Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Konsey
yaptığı açıklamada; ‘çiğ süt üretim maliyetinde önemli bir değişiklik olduğunda
önümüzdeki süreçte piyasa şartlarına göre tekrar değerlendirme yapılacaktır’
dedi. Bugün itibarıyla üreticilerimizin eline kesintiler çıktıktan sonra
ortalama 7 lira geçiyor. Bazı yerlerde ise bu fiyatın da altında çiğ süt
satılıyor.
Gerek üretici
örgütleriyle birlikte gerekse Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) olarak
yaptığımız açıklamalarla ‘üretim maliyetlerinde önemli artışlar olduğunu’ kamuoyuna
duyurduk ve süt fiyatlarının revize edilmesinin önemine dikkat çektik.
Bugün parite,
beklentimiz olan 1,5 seviyelerinden çok uzakta, 1 civarındadır. Üreticimiz bir
kilogram süt satarak ancak bir kilogram yem alabilmektedir. Bu durum
sürdürülebilir değildir.
Yeni sezonda
yonca ve mısır silajı gibi kaba yem maliyetleri de yükseldi. Öte yandan üreticilerimizin
tek maliyeti yem de değildir. Son günlerde bir miktar düşüş yaşansa da mazota, elektriğe,
işçiye, nakliyeye, ilaca zam geliyor.
Üreticilerimiz
artık ne önünü görebiliyor ne de geleceğini planlayabiliyor. Yetkililerin ‘süt
fiyatları artırıldığında yem fiyatları da artıyor, bu yüzden süt fiyatlarında
artışa gitmeyeceğiz’ şeklinde söylemleri bulunuyor. Bu gerekçeyle nereye kadar süt
fiyatları artırılmayacaktır? Krize giren süt işletmeleri nasıl ayağa
kaldırılacaktır? Azalan üretim nasıl artırılacaktır?
Sektörde
işlerin iyi gitmediğini sadece biz söylemiyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verileri de bizi destekliyor. TÜİK’e göre son beş ayda geçen yılın aynı
dönemine göre toplanan inek sütü miktarı yüzde 2,8, içme sütü üretimi yüzde
6,5, peynir üretimi ise yüzde 5,2 oranında azaldı.
Sanayiciler çiğ
süt bulmakta, marketler ise süt ve süt ürünlerini satmakta sıkıntı yaşıyor. Hem
üretim hem de talep ayağındaki daralma, sektördeki ciddi sorunu gözler önüne
seriyor. Asıl sorun talep ayağındaki daralma ortadan kalkınca yaşanacaktır. İşte
o zaman artan talebi karşılayacak yeterli ürün bulunamayacak, tüketiciler çok
yüksek fiyatlardan süt ve süt ürünleri tüketmek zorunda kalacaktır. Buna
yönelik hazırlıklı olmak zorundayız.”
Sütün
üretimden pazarlamasına kadar ki tüm sürecin, doğrudan döviz kuruyla ilişkili
olduğuna dikkat çeken Bayraktar, “dövizdeki yukarı yönlü en ufak bir
hareketlenmede zincirin her halkası ciddi maliyet artışlarıyla karşılaşıyor”
diyerek, açıklamasına şöyle devam etti;
“Bu
artışların üretime ve tüketime olası yıkıcı etkilerini azaltmaya yönelik her
türlü tedbir hayata geçirilmelidir. Son dönemde yem fiyatları o kadar arttı ki,
üreticilerimiz damızlıklarını kestirip elden çıkarmaya, genç dişi hayvanları
(düve) ise damızlığa çekmek yerine besleyip kesime göndermeye başladı. Sahada
damızlık hayvan kesimlerinin hala devam ettiğini artık kabul etmemiz gerekiyor.
Üreticilerimiz,
ellerinde tuttukları hayvanlarına ise ‘daha az yem, daha az süt’ diyerek verdikleri
fabrika yemini azalttılar, hayvanlarını dengeli beslemekten vazgeçtiler. Asıl
tehlike de işte burada başladı. Dengesiz beslenmeye bağlı olarak damızlık hayvanlarda
besleme hastalıkları ve üremeye yönelik sorunlar artmaya başladı. Yani
damızlıklar bir bir elden gidiyor, elde kalanlar ise damızlık vasfını
kaybediyor.
Özetle sektörün
üretim ayağında çok ciddi kayıplar yaşanmaya başladı. Dengesiz besleme sonucu damızlık
hayvanları erken elden çıkarma, buzağı alamama gibi durumlar hem süt hem de et
sektörünün geleceğini tehdit ediyor. İlerleyen zamanlarda üreticinin damızlık
hayvan ihtiyacı ülke içerisinden yeterli hayvan bulunamadığı ve yurt dışından
ise çok pahalı olduğu için karşılanamayabilir. Maalesef yılların emeği olan
damızlık hayvanları elde tutup, geliştirme noktasından kopma noktasına geldik.
Kamuoyunun
şunu çok iyi bilmesini istiyoruz. Eğer ilerleyen zamanlarda ‘et ve süt ürünlerinde
fahiş fiyatlar’ tartışılırsa bilin ki bu bir anda gelişmiş bir sorun olmadığı
gibi bir anda da giderilebilmesi mümkün bir sorun değildir. Biz uzun süredir bu
konuyu dile getiriyoruz ama maalesef politikalar sadece geçici oluyor.
Artık üreticilerimiz, ‘sürdürülemez çiğ süt fiyatları ve artan maliyetler nedeniyle sürekli fiyat talep eden’ konumda olmaktan yoruldu. Yüksek süt fiyatlarına ulaşmakta zorlanan, sağlıklı ve dengeli beslenememe riskiyle karşı karşıya kalan tüketicilerimiz de durumlarından memnun değildir.
Sonuç itibarıyla;
Önceliğimiz
damızlık hayvan kesimlerinin durdurulması, yem başta olmak üzere girdilerdeki fiyat
artışlarına yönelik etkili tedbirlerin hayata geçirilmesi, üreticilere
sürdürülebilir gelir sağlanması, tüketiciye ise ulaşılabilir fiyattan gıda
sağlayacak politikaları hayata geçirmek olmalıdır.
Hep
söylediğimizi bir kez daha tekrar etmek istiyoruz. Üretimin devam etmesi için
ya çiğ süt fiyatları artırılmalı ya da yem fiyatlarını düşürmeye ve kontrol
etmeye yönelik tedbirler alınmalıdır. Gıda Komitesi’nin yem
fiyatlarındaki artışların olası etkilerini önlemeye yönelik bir yol haritası belirlemiş
olmasını da olumlu buluyoruz. Her ne kadar detayları sektör paydaşlarıyla paylaşılmamış da olsa bizce
üreticilerin elindeki sağmal hayvan sayısı bellidir. Üreticinin ne kadar süt
ürettiği de, hayvan başına tüketilen kesif yem miktarı da bellidir. Dolayısıyla
bu veriler ışığında çapraz kontroller de yapılarak üreticiye yem desteği
verilebilir ve olası suistimaller önlenebilir.
Burada
önemli iki nokta vardır; Birincisi desteğin üreticiyi tatmin edecek miktarda
verilmesi, ikincisi ödemelerin her ayın sonunda üreticinin hesabına geçmesidir.
Verilecek bu destekle süt/yem paritesinin ideal parite olan 1,5 seviyelerinde olması
sağlanmalıdır.”
Süt teşvik
prim ödemelerinin 4 ay geriden geldiğini belirten TZOB Genel Başkanı Bayraktar,
üreticilerin en son Mart ayına ait desteği aldığını açıkladı. Bayraktar,
açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Böylesi çok
geriden gelen bir desteğin etkisi de sınırlı olacaktır. Kaldı ki 20 kuruşluk
destek ne üreticiyi teşvik etmekte ne de sektörü kayıt altına almakta etkili
olmaktadır. Destek artırılmalı, ödemeler erkene çekilmelidir.
Çiftçiler
ürünlerini maliyetlerinin üzerinde satamadıkları takdirde, piyasa istikrarından
ve üretimde sürdürülebilirlikten bahsedemeyiz.
Süt üretiminde
hiç kimse bir mucize beklemesin. Türkiye’de sütün büyük bir kısmı,
çiftçilerimizi kırsalda tutan, küçük aile işletmeleri tarafından
üretilmektedir. Bu sektörü ayakta tutan aile işletmeleridir. Üreticilerimiz
para kazanamadıkları anda üretimi bırakıp şehirlere göç ediyor, geri dönüşleri
de mümkün olmuyor. En büyük kayıp da işi bilen kalifiye elemanların
kaybedilmesi oluyor. Ülke tarımının geleceği aile işletmelerinin ayakta
kalmasına bağlıdır. Bunu unutmayalım.
Gıda
enflasyonu ile mücadelede üretim artışına daha fazla önem vermek gerekiyor. Süt
fiyatlarını baskılayarak enflasyonu önlemeye çalışmak üretimin azalmasıyla
birlikte daha yüksek enflasyon olarak bize geri dönecektir.
İthalatla ülkeyi doyurma imkanı yoktur. Bunu görmezden
gelemeyiz. Tarım sektörü dünyada en stratejik sektör haline geldi. Elimizde ne
var ne yoksa vererek üreticiyi desteklemekten, üretimi artırmaktan başka çare
yoktur. Bunu başaramazsak gıdayı tüketicilerimize ulaştıramayacağız.”