Rusya ve Ukrayna
arasındaki krize bağlı ithalat sorunları,
Tarımsal girdilerde
yaşanan son gelişmeler,
Kar yağışının üretime
etkisi
-“Rusya ve Ukrayna
arasındaki buhrandan dolayı ithalatta sorun çıkması, başta ekmek olmak üzere
gıda fiyatlarını olumsuz etkileyecektir”
-“Bu buhran, özellikle
stratejik ürünlerde ithalata bağımlı olmanın ülkemize verdiği zararları
göstermesi bakımından önemlidir. Özellikle yerli üreticimiz bu bağımlılıktan en
fazla olumsuz etkilenen kesim olmaktadır”
-“TZOB olarak sürekli ithalata
dayanan tedarik politikasına her zaman karşı olduk, yerli üretimi artırmanın
önemini ıslarla vurguladık. Dünyada gıda ile ilgili yaşanan gelişmeler ne kadar
haklı olduğumuzu gösterdi”
-“İhtiyacımız olan
buğday ve arpayı rahatlıkla verilecek desteklerle ülkemizde üretebiliriz”
-“Bu yıl tarımsal
üretimdeki sorunlar giderilemezse çok daha yüksek gıda fiyatlarıyla karşı
karşıya kalabiliriz”
-“Ülkemizde ekilmedik
arazi bırakılmamalı, üreticiye yeterli destekler hızlı bir şekilde
ulaştırılmalıdır. Gıda enflasyonunu önlemek için üretimi artırmaktan başka
çaremiz yoktur”
-“Geçen yıl ülkenin her
tarafında yaşanan kuraklık nedeniyle sattığı maldan kazanamayan üreticilerimiz,
artan girdi maliyetlerine hazırlıksız yakalandı. Çok hızlı bir şekilde artan
girdi fiyatları üreticilerimizi ekime başlarken yakaladı”
-“Üreticilerimizin
önümüzdeki aylarda yeterli gübre kullanabilmeleri için gübre fiyatları biran
önce makul seviyelere çekilmeli, verilen destekler artırılmalıdır”
-“Mazot fiyatı son bir
yılda yüzde 111 oranında arttı. Üreticilerimize verilen mazot desteği bu artış
karşısında yetersiz kaldı”
-“Tarımsal
sulamada kullanılan elektrik tarifesine yüzde 94,8’lik zam çiftçilerimizin
artan maliyetlerini daha da artırdı”
-“Üreticilerimiz
üretim yapamaz hale gelmekten büyük endişe duyuyor”
-“Destekleme bütçesi
milli gelirin yüzde 1’in altına düşmeyecek şekilde oluşturulmalıdır”
-“Bu yıl gıda yokluğu
yaşamak istemiyorsak çiftçimizi tarımda tutmalıyız ve üretmesini sağlamalıyız.
Ayrıca üreticilerimizin topraklarını üretim değil, yatırım ve rant amaçlı satın
almak isteyenlere satmasının önüne geçilmelidir”
-“Kar yağışı barajların
ve yer altı sularının beslenmesi açısından önem arz ediyor. Ancak kuraklık için
konuşmak erken, kuraklık riskinin azaldığını söylemek için mart-nisan
dönemindeki yağışları görmek gerekir”
-“Ülke olarak dikkatli
olmalıyız. Kuraklıkla ilgili tedbirleri hayata geçirmeliyiz”
Ankara-07.02.2022-
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Rusya ve
Ukrayna arasında yaşanan sorunlar bağlamında ithalat sıkıntıları, tarımsal
girdilerde yaşanan fiyat artışları ve kar yağışının üretime etkisi konularında
açıklama yaptı.
Rusya
ve Ukrayna arasında yaşanan krizin derinleşmesi halinde ithalatta
karşılaşılabilecek sıkıntılara değinen Bayraktar, “Ülkemiz, 2021 yılında toplam
buğday ithalat miktarının yüzde 86,6’sını Rusya ve Ukrayna’dan gerçekleştirdi.
Ayrıca arpa ithalat miktarının yüzde 79,4’ü, ayçiçeği ithalat miktarının yüzde
11,4’ü ve soya ithalat miktarının ise yüzde 13,3’ü yine bu ülkelerden
gerçekleşti. Bu ülkelerden en yüksek
ithalat buğdayda yaşandı. Diğer yandan Türkiye, buğday ithalatının önemli bir
kısmını dahilde işleme rejimi kapsamında un ve undan mamul ürünlere
dönüştürerek ihraç ediyor” dedi. Bayraktar açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Rusya
ve Ukrayna arasındaki buhrandan dolayı ithalatta sorun çıkması, başta ekmek
olmak üzere gıda fiyatlarını olumsuz etkileyecektir. Ürün bulunamaması önemli
ölçüde buğdayın işlenmiş ürünlerinin ihracatının kısıtlanmasına ve
fabrikalarının çalışmamasına sebep olacaktır. Bunun tedbirlerinin şimdiden
alınması gerekiyor.
Bu
buhran, özellikle stratejik ürünlerde ithalata bağımlı olmanın ülkemize verdiği
zararları göstermesi bakımından önemlidir. Özellikle yerli üreticimiz bu
bağımlılıktan en fazla olumsuz etkilenen kesim olmaktadır.
TZOB
olarak sürekli ithalata dayanan tedarik politikasına her zaman karşı olduk,
yerli üretimi artırmanın önemini ıslarla vurguladık. Dünyada gıda ile ilgili
yaşanan gelişmeler ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi.
İhtiyacımız
olan buğday ve arpayı rahatlıkla verilecek desteklerle ülkemizde üretebiliriz.
Diğer
yandan Türkiye ayçiçeğinde yüzde 60 oranında yeterlilik derecesine sahiptir.
Ayçiçeği de buğday ve arpa gibi ciddi anlamda destek verildiğinde ülkemizin
hemen hemen her yerinde yetiştirilebilecek bir üründür. Ayçiçeği üretim
potansiyelimiz yeterlidir, ancak destekler artırılarak bu potansiyelin harekete
geçirilmesi gerekiyor.
Soyada
yüzde 4,7 olan yeterlilik oranımız bu ürünün önemli ölçüde ithalini
gerektiriyor. Fakat bu üründe Ukrayna’dan yaptığımız ithalat diğer ülkelere
kaydırılabilir. Yine sulanabilir alanları sulu tarıma açmak ve destek vermek
yoluyla soya üretiminde önemli ölçüde artış sağlanabilir.”
“Üreticilerimizin tarımsal girdilerle ilgili sıkıntıları uzun süredir devam ediyor” diyen Bayraktar, “Gübre fiyatları çeşitlerine göre bir önceki aya göre yüzde 8-9 gerilese de, geçen yılın Ocak ayına göre son bir yılda, amonyum sülfat gübresi yüzde 508, üre gübresi yüzde 314, CAN gübresi yüzde 300, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 246 ve DAP gübresi yüzde 245 oranında arttı. Gübre fiyatlarındaki son bir yıldaki artışlar oldukça yüksek seviyededir. Son bir ayda gübre fiyatlarında görülen düşüş üreticilerimiz için yeterli değildir” diyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Üreticilerimizin şubat ayında tarlada bulunan
kışlık ürünlerine üst gübreleme yapmaya başlaması gerekiyor. Fakat sonbaharda
gübre fiyatlarının aşırı yüksekliği nedeniyle yetersiz gübre kullanan ve hatta
hiç kullanamayan üreticilerimiz bu dönemde de fiyatların yüksek seyretmesi
nedeniyle yeterli ölçüde gübre kullanamayacak. İlkbaharla birlikte yazlık ekim
yapacak olan üreticilerimiz de yüksek fiyatlardan olumsuz yönde etkilenecektir.
Üreticilerimizin
önümüzdeki aylarda yeterli gübre kullanabilmeleri için gübre fiyatları biran
önce makul seviyelere çekilmeli, verilen destekler artırılmalıdır. Geçen yıl
ülkenin her tarafında yaşanan kuraklık nedeniyle sattığı maldan kazanamayan
üreticilerimiz, artan girdi maliyetlerine hazırlıksız yakalandı. Çok hızlı bir
şekilde artan girdi fiyatları üreticilerimizi ekime başlarken yakaladı.
Geçen
yıldan birikimi olmayan üreticilerimiz, yeterli gübreyi temin edemedi ve ekimi
gübresiz yaptı. Tekrar Şubat ayında gübre kullanması gereken üreticilerimizin
acil nakit desteğine ihtiyacı vardır. Destek ödemelerinin bir an önce
çiftçilerimize ulaştırılması gerekiyor. Bunu gerçekleştiremezsek bu yıl gıdaya
ulaşmak çok zor olacaktır.
Yeterince
gübre kullanamayacak üreticilerimiz ürününde verim ve kalite kaybı
yaşayacaktır. Bu durum yurtiçi
ürün fiyatlarını artırırken, tüketimin karşılanabilmesi için dünya fiyatlarının
yüksek olduğu bu dönemde ülkemizi daha fazla tarımsal ürün ithalatına mecbur
bırakacaktır. Yüksek fiyattan yapılan ithalat ve yurtiçi ürün fiyatlarının
artması da zaten yüksek seyreden gıda enflasyonunu daha da artıracaktır.
Bu
yıl tarımsal üretimdeki sorunlar giderilemezse çok daha yüksek gıda
fiyatlarıyla karşı karşıya kalabiliriz. Ülkemizde hane halkının gelirinin
yaklaşık yüzde 50’si gıdaya harcanıyor. Bu durum gıda enflasyonunun halkımızı
nasıl etkilediğini, beslenme alışkanlıklarını nasıl değiştirdiğini açıkça
gösteriyor.
FAO’nun
gıda fiyatları endeksi ve tahminleri bu yılda uluslararası piyasalarda
istikrarın çok mümkün olmadığını gösteriyor. Ülkemizde üretimden kaynaklı gıda
eksikliğinin ithalatla karşılanması çok daha pahalı olacaktır. Bunu önlemek
için ne gerekiyorsa yapmalı ve bütün imkanlar zorlanmalıdır. Ülkemizde
ekilmedik arazi bırakılmamalı, üreticiye yeterli destekler hızlı bir şekilde
ulaştırılmalıdır. Gıda enflasyonunu önlemek için üretimi artırmaktan başka
çaremiz yoktur.”
“Tarımsal
sulamada yaşanılan sorunların yanı sıra elektrik fiyatları da çiftçilerimiz
için ciddi bir sorun haline geldi. Bilindiği üzere faturalardan yaklaşık yüzde
2’ye tekabül eden TRT payı 2022 yılı itibariyle kaldırıldı. Ancak TRT payının kalkmasının hemen
arkasından tarımsal sulamada kullanılan elektrik tarifesine yüzde 94,8’lik zam
çiftçilerimizin artan maliyetlerini daha da artırdı.
Mesken
abone grubuna göre yüzde 16,34 oranında daha pahalı elektrik kullanan
çiftçilerimiz, 104,1 kuruştan elektrik kullanmak zorunda kaldı. 31 Aralık 2021
gece yarısı elektriğe gelen ve 01 Ocak
2022 tarihinden itibaren geçerli olan astronomik zamlar sonucunda elektrikte
indirim bekleyen üreticilerimiz büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.
Üreticilerimiz üretim yapamaz hale gelmekten büyük endişe duyuyor.
Bunun
yanı sıra son günlerde gündemde olan elektrik kesintileri seracılıkla geçimini
sağlayan ve maliyet artışına karşın zorlanan çiftçilerimizin tedirginliğini
artırdı.
Elektrik fiyatları seracılıkta dönemsel olarak ve
ürün çeşidine göre farklılık göstermekte olup, geçtiğimiz yıl kış aylarında
dekara aylık ortalama 200-250 lira elektrik faturası ödeyen çiftçilerimiz, kış
şartlarının ağırlaşması ve gelen zamlarla birlikte bu yıl dekara 300-400
lira arasında fatura ödemek zorunda kaldılar.
Acilen elektrikte uygulanmakta olan yüzde 18 KDV
oranı artan maliyetler karşısında ezilen çiftçilerimiz için yüzde 1’e
indirilmelidir. Elektrik mutlaka desteklenmeli, tarifede ciddi bir indirim
yapılmalıdır. Diğer
taraftan aylık fatura düzenlenmesi de üreticilerimizi sıkıntıya sokuyor.
Gerekli düzenlemeler yapılarak aylık fatura tahakkuku şirketlerin ihtiyati
kararı olmaktan çıkarılmalı, ürünlerin hasat dönemi dikkate alınarak, hasattan hasada, yılda bir ya da iki kez
olacak şekilde tahsilat yapılması sağlanmalıdır.
Bir diğer önemli beklenti de; üreticilerimizin
elektrik borçlarının hak ettikleri desteklerden mahsup edilme uygulamasının
kaldırılmasıdır. Böylece, zaten yeterli olmayan desteklerin sürekli nakit para
ihtiyacı duyan üreticilerimizin elini bir nebze de olsa rahatlatması
sağlanacaktır.
Ayrıca
Destekleme bütçesi milli gelirin yüzde 1’in altına düşmeyecek şekilde
oluşturulmalıdır.
2022
yılında girdi maliyetlerinin aşırı yükselmesi gıda fiyatlarına yansıyacak ve
tüketicilerin gıda ürünlerini satın alması zorlaşacaktır. Bu yıl gıda yokluğu
yaşamak istemiyorsak çiftçimizi tarımda tutmalıyız ve üretmesini sağlamalıyız.
Ayrıca üreticilerimizin topraklarını üretim değil, yatırım ve rant amaçlı satın
almak isteyenlere satmasının önüne geçilmelidir.”
Son
günlerde ülkemizi etkisi altına alan kar yağışının buğday üretimine olan
etkisine değinen Bayraktar, sözlerini şöyle devam ettirdi:
“Buğday,
dünyada stratejik ürün olmasının yanı sıra ülkemizde de ekim alanları ve
üretici sayısı bakımından önemli bir üründür. Ülkemizde buğday ve buğdaydan
yapılan gıda maddeleri tüketiminin birinci sırada yer alması, buğday üretimine
verilmesi gereken önemi gözler önüne seriyor.
2020
yılı verilerine göre ülkemizde 5,27 milyon hektar kıraç alanda ve 1,21 milyon
hektar sulu alanda buğday üretimi yapılıyor. Son 5 yılda kıraçta buğday ekim
alanı 662 bin hektar azaldı. Bu durum ilk bakışta buğdayda sulu tarıma
geçildiğini akıllara getirse de veriler durumun böyle olmadığını gösteriyor.
Çünkü suluda buğday ekim alanı da son 5 yılda 88 bin hektar azaldı. Ayrıca son
5 yılda buğday ekim alanlarında 750 bin hektar azalma yaşandı.
Bu
yıl yağışlar, özellikle kar yağışları yeterli olmuş ve hububat için zamanında
gerçekleşmiştir. Buğday üretimimizin yüzde 76’sının kıraç alanda gerçekleşmesi
nedeniyle kar yağışı elbette ki verimi artıracaktır. Ancak kar yağışı azot,
fosfor ve potasyum gibi hayati öneme sahip, bitki besin elementlerini
içermediğinden gübre yerine geçemez.
Ne
yazık ki bu üretim sezonunda çiftçilerimizin önemli bir kısmı, arazisine gübre
atamadı ya da atması gereken miktarın oldukça altında gübre kullandı.
Gübre
ile verim doğrudan ilişkili olduğundan, uygun miktarda ve doğru zamanda gübre
atılmasıyla birlikte bahar yağışlarının da zamanında gelmesi verimi artırır.
Kısacası yağışlar rekoltenin daha da düşmesini bir miktar engelleyebilecek,
ancak bu yıl yaşanan gübre fakirliği yüzünden geçmiş yıllara göre rekolte
artışı beklendiği ölçüde olmayabilir.
Buğdayda
2021 yılında 8,1 milyon ton ithalat gerçekleştirildi. Üretimimizi artırmak ve ithalatımızı azaltmak için birçok üründe olduğu
gibi buğdayda da uzun vadeli stratejilere dayanan ciddi bir üretim planlaması
yapılması gerekiyor. Türkiye, buğday üretim potansiyelini iyi değerlendirmek
için üreticilerin gelir istikrarını koruyacak, tarımsal yapısına uygun bir
piyasa düzenini oluşturmak zorundadır. Destekler maliyeti azaltıcı yönde
ağırlık kazanmalı ve mutlaka çiftçinin tam ihtiyaç duyduğu zamanda
verilmelidir.
Kar
yağışı barajların ve yer altı sularının beslenmesi açısından önem arz ediyor.
Ancak kuraklık için konuşmak erken, kuraklık riskinin azaldığını söylemek için
mart-nisan dönemindeki yağışları görmek gerekir. Birçok ürünün bu yağışlara
ihtiyacı olacak. Yağışlar yeterli olursa risk azalır. Ülke olarak dikkatli
olmalıyız. Kuraklıkla ilgili tedbirleri hayata geçirmeliyiz.
Çiftçimiz
suyu bulsa da kullanması sorun olacaktır. Özellikle çok su isteyen şeker
pancarı, pamuk, mısır, çeltik gibi ürünlerde artan elektrik maliyetleri ciddi
bir problem oluşturacaktır. Çünkü sulama elektrik maliyetleri son yıllarda çok
yükseldi. Üretimde ciddi düşmelere neden olabilecek bu maliyet hızla aşağı
çekilmelidir. Sulama elektrik maliyetinin aşırı yükselmesi üretimde çok ciddi
olumsuzluklar yaşamamıza neden olabilir.”