Dünya
Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü
TZOB Genel Başkanı
Bayraktar:
-“Dünyada 250 milyondan fazla insan doğrudan çölleşme ve
kuraklıktan etkileniyor”
-“Dünyada
4 milyar hektardan fazla arazi çölleşme tehdidi altında”
-“Arazi
bozunumu çölleşmeye yol açıyor”
-“Her geçen gün artan nüfus doğal kaynaklara
talebi artırmakta ve çölleşmeye neden olmaktadır”
-“Türkiye kuraklıktan oldukça etkilenen ülkelerden birisidir”
-“2021 yılında 52 ilimizin üreticileri kuraklığa bağlı zararlar
yaşadı”
-“Türkiye’deki
tarım alanlarında çölleşme hassasiyeti yüksek derecededir”
-“Tahminler,
kuraklığın 2050 yılına kadar dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasını
etkileyebileceği doğrultusundadır”
Ankara-
17.06.2022-
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 17 Haziran
Dünya Çölleşme ve
Kuraklıkla Mücadele Günü dolayısıyla açıklama yaptı.
“Dünyada 250 milyondan
fazla insan doğrudan çölleşme ve kuraklıktan etkileniyor. 4 milyar hektardan
fazla arazi çölleşme tehdidi altındadır. Arazi bozunumu 1,5 milyar insanın
sağlığını ve yaşamını doğrudan etkiliyor” vurgusu yapan Bayraktar, açıklamasına
şöyle devam etti:
“İnsanın
toprağı kullanma uygulamaları çölleşmeyi etkiliyor. Toprağın bozulmasının
etkisiyle oluşan çölleşme, geçimini topraktan sağlayan çiftçilerimizi sürecin
kurbanı haline getiriyor. Kısacası toprağın bozunumu ve çölleşme toplumsal bir
olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Fiziksel, kimyasal, biyolojik, siyasi,
kültürel ve ekonomik hususların neden olduğu arazi bozulması sonucu oluşan
çölleşme, ulusal ve uluslararası düzeyde kamu güvenliğini tehlikeye soktu. Bu kapsamda 17 Haziran 1994 yılında
Paris’te Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi yürürlüğe girdi. 1994
yılından bugüne kadar ülkemiz de dâhil olmak üzere 196 ülke bu sözleşmeye taraf
oldu.
Sözleşmenin kabul edilmesinden bu yana her yıl, ülkemizde ve
dünyada çölleşmeyle mücadelenin önemine dikkat çekmek amacıyla ‘Çölleşme ve
Kuraklık Günü’ etkinlikleri düzenleniyor. Bu yıl İspanya’nın ev sahipliğinde
yapılacak etkinlikler ‘birlikte kuraklığın üstesinden gelmek’ teması ile kutlanıyor.
Bu temada
kuraklığın sadece yağış yokluğunda değil, daha sıklıkla toprak bozunumu ve iklim
değişikliğiyle meydana geldiği, çölleşmenin yıkıcı etkisinden insanları ve
doğayı kurtarmak amacıyla geleceği kurak olmayan bir toprağa hazırlama vurgusu
yapılıyor. Etkinlikte, kuraklığın, doğayla birlikte
insan faaliyetlerinden meydana geldiği fakat ülkelerin samimiyet, çalışma ve
dayanışmayla kuraklığın üstesinden gelmek için çabalaması, bu konuda herkesin
üzerine düşeni yapması gerektiği vurgulanacak.
Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesine
(UNCCD) göre, dünyada 250 milyondan fazla insan doğrudan çölleşme ve
kuraklıktan etkileniyor. 4 milyar hektardan fazla arazi çölleşme tehdidi altındadır.
Ayrıca arazi bozunumu 1,5 milyar insanın sağlığını ve yaşamını doğrudan etkiliyor.
Dünyada arazi bozunumu ve çölleşmenin ekonomiye verdiği yıllık zarar ise 490
milyar dolardır ve arazi bozulması ile mücadele faaliyetlerinin maliyetinin çok
üstündedir.
Sekiz milyara yaklaşan dünya nüfusunu beslemek için verimli
topraklara ihtiyacımız var. Maalesef dünya genelinde şu anda 2 milyara yakın
insan şiddetli gıda güvensizliği altında yaşıyor ve güvenli, besleyici, yeterli
gıdaya düzenli erişimi yok. Eskiden verimli olan araziler günümüzde yaygın
şekilde bozuldu. Arazi bozunumundaki eğilimlerin bu şekilde devam etmesi
halinde 2030'da dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10'u aç kalacaktır.”
“Her geçen gün artan nüfus doğal kaynaklara
talebi artırmakta ve çölleşmeye neden olmaktadır”
Ülkemizde tabii çöl bulunmadığını ancak
coğrafi konum, iklim, topografya ve toprak şartları göz önüne alındığında
ülkenin arazi tahribatına ve kuraklığa karşı hassasiyetinin arttığını belirten
Bayraktar, “Bu durum çölleşme ve kuraklıktan en fazla etkilenen ülkeler
arasında yer almamıza sebep olmaktadır. Ülkemizdeki çölleşmenin başlıca
sebepleri toprak erozyonu, hatalı tarım uygulamaları ve arazi kullanımı, hatalı
sulama teknikleri sonucu tuzlanma, bitkilerin yetişmesini engelleyen tuzlu,
jipsli ve aşırı alkali reaksiyon gösteren ana materyaller, ormansızlaşma, aşırı
otlatma ve üst toprağın kirlenmesi olarak bilinmektedir. Ayrıca her geçen gün
artan nüfus doğal kaynaklara talebi artırmakta ve çölleşmeye neden olmaktadır”
dedi.
“Türkiye kuraklıktan oldukça etkilenen ülkelerden birisidir”
“Yapılan projeksiyonlar da Akdeniz iklim
kuşağında yer alan ülkemizin iklim değişiklikleri sonucunda oluşan kuraklıktan önemli
ölçüde etkilediği görülüyor. 2007, 2014 ve 2021 yıllarında doruğa çıkan
kuraklıktan dolayı Türkiye bitkisel üretimde önemli düşüşler yaşamış, hayvansal
üretim de bundan etkilenmiştir. Her yıl kısmi kuraklıkların yaşandığı ülkemizde
2021 yılında 52 ilimizin üreticileri kuraklığa bağlı zararlar yaşadı.
Kuraklığın etkilerini hafifletmek için gerekli çalışmaların yapılması, tarım ve
tarıma dayalı tüm sektörlerin bu konuda çaba göstermesi gerekiyor. Çünkü iklim
değişikliği hala sürüyor ve tüm alanlarda varlığını hissettiriyor.”
“Türkiye’deki
tarım alanlarında çölleşme hassasiyeti yüksek derecededir”
Bayraktar, Türkiye Çölleşme Hassasiyet Haritası arazi kullanım
durumuna göre incelendiğinde elde edilen verileri paylaştı:
“Türkiye’deki orman alanlarının yalnızca yüzde 0,36’sı yüksek
çölleşme hassasiyetindeyken, yüzde 30,79’u orta ve yüzde 68,86’sı düşük düzeyde
çölleşme hassasiyetindedir.
Türkiye’deki tarım alanlarında çölleşme hassasiyeti daha
yüksek derecede olup; tarım alanlarının yüzde 26,25’i yüksek, yüzde 64,77’ si
orta ve yüzde 8,98’i ise düşük derecede çölleşme hassasiyeti göstermektedir.
Mera alanlarının ise yüzde 34,56’sı yüksek, yüzde 52,45’i
orta ve yüzde 12,99’u düşük çölleşme hassasiyetindedir.
Türkiye’de toplam 642 milyon ton toprak her yıl su erozyonu
nedeniyle yer değiştirmektedir. Yani bir hektarda her yıl 8,24 ton toprağımız
erozyona uğramaktadır. Yaklaşık 24 milyon hektara yayılmış ormanlarımızda
takribi 29 milyon ton toprak yer değiştirmektedir ve diğer bir ifadeyle orman
arazilerinde hektarda yıllık erozyon miktarı 1,23 tondur.
29,5 milyon hektar olan tarım arazilerinde meydana gelen
toplam yıllık erozyon 246,6 milyon tondur. Tarım arazilerinde hektarda 8,36 ton
toprak her yıl erozyona uğruyor.
Verimli tarım arazilerimiz genellikle düz ve düze yakın
eğimlere sahip alüviyal ovalarda ve nehir sekilerinde yer alıyor. Bu
alanlarımızda genellikle çok hafif erozyon meydana geliyor. Toplam 18,8 milyon
hektar olan mera arazilerinde toplam yıllık 347,6 milyon ton toprak erozyona
uğratıyor. Hektarda ise 18,6 milyon ton toprak kaybı mera ekosistemlerinde
görülüyor.”
“Tahminler,
kuraklığın 2050 yılına kadar dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasını
etkileyebileceği doğrultusundadır”
Kuraklığın maliyetli, zararlı ve etkilerinin yaygın olduğunu
belirten Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Kuraklık, yerleşim olan tüm kıtalardaki hem gelişmiş hem de
gelişmekte olan ülkeleri etkiliyor. Tahminler, kuraklığın 2050 yılına kadar
dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasını etkileyebileceği doğrultusundadır. Sağlıklı
arazi ve ekosistemlerin, tatlı su için uzun süreli doğal depolama alanı
sunacağı unutulmamalıdır.
Su kıtlığı, iklim değişikliğinin neden olduğu kuraklıklar
nedeniyle artarken, milyarlarca insan geçici veya kalıcı su stresiyle karşı
karşıyadır. Dünyanın sulanan alanlarının neredeyse dörtte üçü ve büyük
şehirlerin yarısı periyodik olarak su kıtlığı yaşıyor. Bizim de ülke olarak
önlemimizi almamız şart.
Araziyi daha iyi yönetmek ve arazi iyileştirme çabalarını
büyük ölçüde artırmak, bitkisel üretimde kuraklığa dayanıklı çeşitleri
geliştirmek ve toplumların ihtiyaç duydukları suya erişimini sağlamaya yardımcı
olmak çok önemlidir.
Tarım, orman ve mera arazilerinin doğal veya insan
faaliyetleri sonucunda yok olmasını önlemek ve ekosistem işlevleriyle sürekli
üretken kalmasını sağlamak için, idari, kültürel, bitkisel ve mühendislik
önlemlerini kapsayan toprak koruma proje ve programları uygulanmalı,
çeşitlendirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
Toprakta biyolojik canlılığının yeniden inşası ve fiziksel
olarak toprağın farklı süreçlerle taşınmasının önüne geçilmesi veya diğer bir
deyişle yerinde tutulması amacıyla, toprak-su korumalı arazi yönetim ve
kullanım sistemlerinin özendirilmesi gerekiyor.
Tarımsal sulamada gelinen nokta, özellikle yoğun tarımın
yapıldığı bölgelerimizde, ‘deniz bitti, kara göründü’ demeye fazla bir zamanımızın
kalmadığını bütün açıklığıyla gösteriyor.
Kendimizin ve neslimizin geleceğini kurtarmak için bilimin ve
aklın gerektirdiği çözümleri süratle uygulamalıyız. Bunu yaparken de ülkemizin
tamamına yarayacak ortak çıkarlardan başka bir kaygıya yer verilmemelidir.
Tarım sektörüyle yakından ilgili ve aynı zamanda yetki ve
sorumluluğu olan politikacılara ve yöneticilere önemli görevler düşüyor.
Tarımda çözüm bekleyen pek çok sektörel sorundan bir bölümü hiç kuşkusuz
kuraklık, çölleşme ve sulamayla bağlantılıdır. Çünkü iklim değişikliği denen
acı gerçeğin etkisiyle sürekli bir hale dönüşen kuraklığın devamında çoraklık,
çölleşme ve kıtlık kaçınılmaz bir sondur.
Kuraklığın yakıcı etkilerini asgariye indirmek için adeta bir
savaş seferberliği bilinciyle hareket edilmezse sonuçları da çok ağır
olacaktır. Bu nedenle, üreticisi, tüketicisi, kamu sektörü, özel sektörü,
yöneticisi, çalışanı, mühendisi, işçisi, öğretmeni, öğrencisi, kısacası
toplumun bütün kesimleri olarak kuraklığı ve dolayısıyla onun acıklı sonu olan
çölleşmeyi ciddiye alarak alınması gereken tüm önlemleri acilen almak
zorundayız.”
Bayraktar, “Her geçen yıl
artarak devam eden arazi bozunumunu önlemek ve toprağı korumak için küresel
boyutta önlemler alınması gerektiğini hatırlatarak, 17 Haziran Dünya Çölleşme
ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde farkındalığın daha da artmasını diliyorum”
dedi.